Paylaş
Turizm sezonu yaklaşıyor. Yoğun bir telaş, hazırlık. Umutlar taze. Özellikle yurt dışı pazarlarda tanıtım çalışmaları sürüyor.
Ege Bölgesi’nin her köşesi ayrı bir cennet.
Keşfettikçe yeni güzellikler, baktıkça farklılıklar.
Türkiye’ye gelen turistler belli.
Rusya, Almanya, Fransa, İngiltere. Avrupa ülkeleri...
Bazı yerlere Araplar. İstanbul için Amerikalılar.
Geçenlerde Türkiye Araştırmalar Merkezi Vakfı’nın bir çalışması geçti elime. Alman turistler gittikleri ülkelerde ortalama 938 Euro bırakıyor.
Bu pastadan elbette Türkiye’de payını alıyor.
O yüzden de "Türkiye Alman orta direğin cenneti".
Ancak... Zengin turistleri de çekmek şart.
Gittikleri yere binlerce dolar ve Euro bırakan turistleri de...
Bunun için kaliteli hizmet, iyi tesis, nitelikli personel...
Çevresel düzenlemeler, sosyal ve kültürel aktiviteler...
Yani... Kalite...
Bu da önemli...
Benim dikkat çekmek istediğim bir başka konu daha var; turizmde yeni pazarlara açılma gerekliliği.
Son yıllarda bu anlamda önemli çabalar var.
Türk Cumhuriyetleri, SSCB’den kopan devletler, Arap ve İskandinav ülkeleri...
Ama... Yeterli değil. Çünkü dünya turizmi hızla gelişiyor. Ve bir çok ülke bu turizm sirkülasyonunun içine giriyor.
Örnek mi? Çin ve Hindistan.
Bizim şu ana kadar hiç uzanmadığımız, el atmadığımız, hatta belki de aklımıza getirmediğimiz ülkeler.
Oysa öyle etkinler ki...
Turizm sektöründe o kadar önemli rakamlara ulaştılar ki.
O zaman sıkı durun; Çin geçen yıl 29 milyon, Hindistan 61 milyon turist göndermiş.
Başka ülkelere... Uzaklara...
Önemli bir rakam... Üstelik bu oranlar hep artıyor. Sürekli yükseliş!
Neden Türkiye bu pastadan pay almasın?
Neden bu pazarlarda etkili olmasın?
Avrupa’ya, ABD’ye uzanan Çinliler, Hintliler eminim ki Türkiye cennetini keşfedince de çok mutlu olacaklar. O zaman. Çaba, tanıtım, önem.
Sevgi, özen, huzur...
Turizmin sihri de bunlar değil mi zaten?
Paylaş