YUNANİSTAN’da ana muhalefet konumundaki PASOK’un kongresi oldu.
Bir yanda popüler lider ve Baba Papandreu’nun karizmatik oğlu Yorgo Papandreu, diğer yanda Yunan politikasının efsane isimlerinden baba Venizelos’un oğlu Evangelis Venizelos.
Ülkelerinin ve partilerinin geleceği için mücadele ettiler.
Tezlerini, hedeflerini ve umutlarını anlattılar.
Papandreu kazandı.
Kavgasız, gürültüsüz.
Venizelos, "Bir daha ki kongreye kadar" dedi, "Bir daha ki kongreye kadar şans".
Ve o günden itibaren yeniden yapılanma hazırlıkları...
"Nerede yanlış yaptık"ın analizi...
Birçoğumuzun gözünden kaçtı.
Oysa hemen yanıbaşımızda ciddi bir demokrasi sınavı verildi.
Gelelim bizim yakaya!
Bir süredir CHP’de yaşananlar ise gerçekten üzüntü verici.
İş öyle abartıldı ki, doğrusu "tadı kaçtı".
Aslında bir demokratik mücadelenin içinde olan partililerin de gelişmelerden rahatsız olduğunu biliyorum.
İşin bu noktaya varmasından!
Hatta olaylara karışanların birçoğu da pişman.
Hele hele CHP’nin sürekli bir "kavga edenler partisi" olarak anılması da gerçek CHP’lileri rahatsız ediyor.
Oysa... Türkiye’nin en önemli rengi... Yapı taşı... Geçmişindeki bir çok önemli hizmetin adı...
Ama gelinen nokta... Üzücü...
Türkiye’deki sancı ortada.
Ya İzmir? Ya Ege?
Kavga farklı boyutlarda.
Sokaktaki vatandaş bu yüzden tepkili.
Oysa Kurultay bir demokrasi mücadelesi.
Doğrular ve yanlışlarla.
Bunu "her şeye rağmen" sağduyu ve hoşgörü ile karşılamak öncelikle "partililik" görevi...
"Parti anayasası" denilen şey, yazılı belgelerde olmasa da, önce "partinin büyümesini, gelişmesini" hedeflemek...
Ona zarar vermek değil.
O yüzden de hırsların, kızgınlıkların, çatışmaların ve kavgaların sona erdirilmesi zamanı.
Bunu en çok da sokaktaki insan istiyor.
Çünkü demokrasi "çok seslilik"le güzel.
İktidar ve muhalefet yarışacak.
Muhalefet kendinin değil, iktidarın ensesinde olacak!
Tüm dünyada böyle.
CHP Lideri Deniz Baykal, bir süredir çalışma arkadaşları ile birlikte partide "yeniden yapılanma" arayışında.
Bu yönde atılımlar yapıyor.
Onun politikalarını herkes beğenmek zorunda değil.
Ama saygı duymak zorunda.
Çünkü onun oturduğu koltuk daha önce Atatürk’ün, İnönü’nün, Ecevit’in oturduğu koltuk.
Deneyecek, yapacak.
Başarılı olacak ya da olamayacak.
İşte o zaman takdir "delegelerin".
Ama sürekli bir keskin muhalefet... Ama sürekli bir kavga...
İlkeleri, hedefleri ve politikaları değil de, "adamları, onu, bunu tartışmak"...
Bunun geçmişte de yararı olmadı. Yarın da olmayacak.
Oysa yerel yönetim seçimleri bir şans.
Yeniden yapılanma adına.
Topluma yeni bir açılım yapma adına.
Keskin ayrılıklar değil de sağlıklı ve derin buluşmalar, yeniden kardeşlik, sevgi, barış ve başarı adına...
Dedim ya; toplum bunu bekliyor.
Siyaset halk adına yapılan bir işse; bu sese kulak vermek gerek.