Daha başkaları. Bunlar şehirlerarası taşımacılıkta uzman.
Neden bu firmalara başvurmak yerine başka arayış?
Ayrıca, geleceğimiz, çocuklarımızı emanet ettiğimiz sürücülerde mutlaka bir deneyim şartı. Bunun denetimi. Hem de sıkı bir şekilde.
Öte yandan, okul gezileri yapan otobüsler için sürati iyice sınırlandırılmış takograf uygulaması.
Çok mu? Zor mu?
Neden bunun kuralı getirilmez?
Kural olsa, bu dram da olmaz.
AmaÖ O zaman o ülkeye, o uygulamaya "çağdaş" sıfatı eklenir.
Kimse "izin tamam, şöyle, böyle" demesin.
Olmaz.
Böyle kural konulmaz.
Yapılacak belli: Şehirlerarası belgesi olan, bildik, güvenilir firmalarla Türkiye turu.
Türkiye’yi tanıma.
Yoksa... Diğeri tam bir fiyasko.
Dram, trajedi, acı. Nice sıfatlar.
Ve bu konuda ihmali olanlara da en ağır ceza.
Ciddi yaptırım.
Hatta ekonomik durumu iyi olmayan ailelerin yaşadığı kesimlerdeki okullar için de aynı fırsat.
Yani. Türkiye’yi tanıma.
Ama... Devletin desteği ile. Belki Milli Eğitim Bakanlığı’nın.
Belki yerel yönetimlerin.
Öyle ya; Belediyelerin önemli görevlerinden biri de bu değil mi?
Zengin kaynakların etkin ve verimli kullanılmasının bir şekli.
Sonra. O zaman bu tür acılar da yaşanmaz.
Dilimde nedense acı dizeler, yüreğimde yangın.
Bir yanım kural derken, bir yanım "mutlaka mutlaka hesap sorulsun" diye haykırıyor.
Sözün bittiği yer. Söz, Cemal Süreya Usta’da:
"Ölüm geliyor aklıma birden ölüm / Bir ağacın gölgesine sarılıyorum".
Ve Cahit Sıtkı Tarancı:
Öldük, ölümden bir şeyler umarak / Bir büyük boşlukta bozuldu büyü / Nasıl hatırlamasın o türküyü / Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü / Alıştığımız bir şeydi yaşamak...