Acının hüznün insanları... Ama; ulusal birliğin temel yapı taşları...

Hemen yanı başımızdaki insanlar Onlar. Komşularımız, akrabalarımız.

Yürekleri sevgi, beyinleri yaşadıkları topraklarla ilgili heyecan dolu.

Çalışkanlıkları, iş bilirlikleri dillere destan.

Sevgi, dayanışma ve paylaşım üçgeni; yaşam felsefeleri.

Acıyı bal eylemişler yıllarca.

Koparılan zincirlerden özgürlüğe, barışa koşmuşlar "çocuk gülümsemesi" gibi.

Bugün Türkiye’nin temel harcı Onlar. Balkanlılar... Rumelililer...

Bizim insanlarımız... Kimi Bosna’dan, kimi Bulgaristan’dan, kimi Kosova’dan, kimi Arnavutluk’tan, Girit’ten, Selanik’ten, kimi Makedonya’dan... Bizim oralardan... Mübadiller, göçmenler, soydaşlar. Ulusal birliğimizin temel yapı taşları.

İlk nesil büyük acılar çekti. Büyük sıkıntılar. Ayakta kalma mücadelesi verdi her şeye karşın.

Ya ikinci nesil? Onlar acı dolu hikayelerle büyüdü. Özlem türküleri ile umuda açılan pencerelerde.

Ve uzun bir uyum süreci. Ama hep çalıştılar. Hep bir kap sıcak çorba, hep bir küçücük sığınılacak mekan. Hep azla yetinme. "Azıcık aşım, kaygısız başım". Hoşgörü, sağduyu.

3. nesil daha şanslı elbette. Onları bekleyen aydınlık bir gelecek. Ama... Yüreklerde hep aynı sevgi, aynı heyecan. Kalplerde çarpan Türk bayrağının alı, beyazı.

Canlarımız Onlar. Büyük çilelerin, mücadelelerin insanları.

Şiirlere, şarkılara, hikaye ve romanlara konu oldular.

Tiyatroda, sinemada yaşadık Onların bitmeyen dramlarını.

Anılar, bitmeyen anılar. Zaman zaman Ulu Önder Atatürk’le kesişen anılar.

Çok eskilere... Çok uzaklara bir yolculuk bu...

Bazen "Yakınımızdaki uzaklar"a... Rumeli’ye.

Bazen... Nice heyecanların, arayışların Vardar Ovası’na...

"Vardar Ovası, Vardar Ovası... Kazanamadım başlık parası..."

Bazen umut...

"Alişimin kaşları kara..."

Osman Paşa destanı. Mücadele, özgürlük...

"Tuna nehri akmam diyor..."

Daha nice haykırışlar, seslenişler...

Ve kitaplara konu olan dramlar... Ayrılıklar, koparılışlar...

Yüzyıllardır yaşadığınız toprakları, evinizi, barkınızı, bağınızı, bahçenizi, hayvanlarınızı, atalarınızın mezarlarını bırakıp gittiğinizi düşünün. Bir anda...

Bir emir bu! Ne yapılabilir? Ne değişir?

Çünkü... Bu emir uluslararası antlaşmaların gereği...

Yerlerinden, yurtlarından, ocaklarından olan insanlar. Acı, hüzün, zorluk.

Yaşamın dikenli yolları. 1923 yılında 500 bin Türk’le 1,5 milyon Rum’un mübadelesi.

Çekilen sıkıntılar. Kayıplar, acılar, sancılar.

Bir dönemin sosyal ve iktisadi yönleriyle yaşanmışlıkları.

Elbette tarihe tanıklık. Bazı olaylardan ders çıkarma.

Bugün Balkanlar’dan Türkiye’ye gelen Rumeli muhaciri ve mübadili olanların çocuklarının sayısı milyonları buluyor. Hala anılar taze. Acılar da.

Hikayeler, olaylar... Öyle çok ki. Ve bazılarına inanması... Öyle zor ki!

Kişisel sorunlar, kavgalar, acılar, çatışmalar... Bunlar unutulabilir.

Zaman her şeyin ilacı ya!

Ama... Milli mücadeleler... Kurtuluş savaşları...

Ödenen bedeller... Kanla sulanan topraklar...

Bütün milleti ilgilendiren değerler. Varlığımızla, korumamız gerekli şeylerle eş anlamlı...

Öğrenmemiz, bilmemiz gerekli... Milli hafızamızı doldurmamız...

Çünkü... Bizi biz yapan olgular bunlar. Varlığımızın temel taşı.

Evet, Onlar mübadiller. "Canlarımız, kanlarımız".

Ulusal bütünlüğümüzün "temel harçları".
Yazarın Tüm Yazıları