Paylaş
Canan'dan uzak kaldı gönül
Dünyada şanslı gelenlerdenim. Yerde aradığımı gökte bulurum ve sanırım yine birşeyler buldum. New York'taki doktorum kemoterapime bir süre ara verdi ve bir haftalığına İstanbul'a gitmemde mahsur görmedi. Siz bu satırları okuduğunuz sırada ben büyük olasılıkla Atatürk Havalimanı'na inmiş olacağım.
Ama nasıl?
‘‘Yerde aradığımı gökte bulurum’’ demiştim ya... Amerika'daki dostlarımın söylediklerine göre New York-İstanbul seferini yapacak uçakta hemen yanımdaki iki koltuk Barlas çiftine rezerve edilmiş. Eğer son anda bir değişiklik yaşanmazsa, Mecbure Canan ve Mehmet Barlas çiftini ‘‘gökte bulmuş’’ ve tam on saatimi onlarla beraber ‘‘bulutların üzerinde’’ geçirmiş bulunacağım.
New York'ta daha iki hafta önce bir kemoterapi seansından çıktığım günün akşamı karşılaştığımız restoranda gözümün içine baka baka ‘‘Hadi sana güle güle’’ diyen Canan Barlas'la bulutların üzerinde saatler boyunca beraber uçmak bana kimbilir nasıl zevk verecek.
Dostlarım gerçi ‘‘Barlaslar'dan dönüşlerini bir gün sonraya almalarını isteyeceğiz’’ deyip ‘‘manevi baskı’’ yapacaklarını söylüyorlar, ama ben onlarla beraber uçmaktan büyük zevk alacağım.
Yolculuk sırasında dilime tabii ki bazı şarkılar takılacak:
‘‘Gel göklere yükselelim gel de seninle
Çık sevgilerin üstüne sevda diye inle’’
* * *
‘‘Can mısın canan mısın sen söyle Allah aşkına’’
* * *
‘‘Canandan uzak kaldı gönül
Hasretinle yandı gönül’’
* * *
‘‘Bir hadise var can ile canan arasında’’
* * *
Bu şarkıları düşünürken, sigorta şirketimle temasa geçip, hayat sigortası poliçemde bazı değişiklikler yaptırmayı da unutmadım.
NELER YAPTIM?
Bu ‘‘müjdeli’’ haberden sonra biraz da birkaç aydan bu yana yaşadığım New York'tan sözedeyim... Hastalığım sayesinde iki konuda geniş bilgi sahibi oldum: Biri New York'un içi-dışı, öteki de bilgisayarlar... Beni görmek için taaa buralara kadar gelen dostlarımla beraber New York'un birçok yerini gezip şehri yakından tanıma fırsatını bulurken, bir yandan da yeni aldığım bilgisayarla dünyaya açılmayı yani İnternet'e girmeyi öğrendim.
İstanbul'dayken sadece daktilo niyetine yazı yazmakta kullandığım bilgisayarla artık eşe dosta e-mail çekiyorum, her sabah bir-iki saatliğine İnternet'te dolaşıp kültürümü arttırıyorum, sonra misafirlerimle beraber oluyorum.
Geçen hafta New York'u ziyaret edenler arasında patronum Aydın Doğan'la Genel Yayın Yönetmenim Ertuğrul Özkök de vardı. ‘‘Türk Yürüyüşü’’ne katılmak için gelmişlerdi. Yürüyüşe ben de gitmek istiyordum, ama yorulmam yasak olduğu için katılmama izin vermediler. Onun yerine beni gece yemeğe çıkardılar.
Ertuğrul Bey, ‘‘Okuyucuların yazılarını özlemişlerdir, bu hafta İstanbul'a gelmeden önce birşeyler yaz’’ dedi. Onun emirlerine karşı boynum kıldan ince olduğu için bilgisayarımın başına oturdum ve bu yazıyı yazdım...
Yarın da yazacağım ve sizlere New York'ta nasıl entellektüel birikimler edindiğimi anlatıp Türkiye'de pek bir moda olan New York ‘‘restoranlarından’’ sözedeceğim. ‘‘Mis Gurme’’ unvanının bana çok yakışacağından eminim...
Paylaş