Gülçin yazıyor

Gülçin TELCİ
Haberin Devamı

Hastayım ve mutluyum

Bu hafta kendimle ilgili çok önemli bir bilgi edindim: Meğer seviliyormuşum... Hem de tahminimin aksine az değil, bir hayli çok sevenim varmış...

Türk-Amerikan İş Konseyi'nin toplantılarını izlemek için 15 günlüğüne Amerika'ya gitmiştim. Orada hastalandım, her tarafıma ağrılar saplandı. Şikago'da bir hastahaneye uğradım, ‘‘Miden bozulmuş’’ dediler ve elime bir reçete tutuşturdular. Üzerinde orta boy bir eczaneyi dolduracak miktarda mide ilacıyla şurup yazılıydı. Onları içmediğim için hayatta kaldım ve sağ salim İstanbul'a döndüm.

Havalimanından doğruca Florance Nightingale Hastahanesi'ne gittim ve günlerden beri hastahanedeyim. Tahlillerim hâlâ devam ediyor. Şimdi birkaç ay önce bir trafik kazası geçiren sevgili Güzide Yılmaz'ın kaldığı suitte kalıyorum ve sayın Başbakan'ın validelerinın yattığı aynı odada tedavi görerek sınıf atlamış bulunuyorum.

MÜLTECİ AKINI

Ben emin ellerdeyim, ama hastahane büyük tehdit altında. Zira koskoca bina, ziyaretçilerim yüzünden mülteci akınına uğramış Bosna Hersek kasabalarından beter hale geldi. Buraya kimselere haber vermeden yatmış olmama rağmen ‘‘İyi haber geç duyulur’’ sözünü yalanlarcasına ilk beş günde tam 14 bin 382 ziyaretçim oldu. Bu sayıya bazı hükümet üyeleri de dahildi.

38 bin 796 adet çiçek ve 67 bin 372 adet de geçmiş olsun mesajı aldım. Geceleri çiçeklerden yükselen karbondioksit hastahanenin havasını tehdit eder hale gelince kamyonlarla şehir dışına taşıttım, odamdaki gürültüler diğer hastaların sağlığını tehlikeye atınca da bol bol ama kibarca ihtarlar aldım, ama

sonuçta ağrılarımı unuttum ve ‘‘Ziyaretçi akınında Hülya Avşar'ın rekorunu kırdım’’ diye düşünüp mutlu oldum.

ÇATI RESTORAN

Böyle bir ziyaretçi akınına uğrayan hastahanede saat kavramı diye birşeyin kalmaması çok doğaldı ve kalmadı. Sabahları şıklaşıyor, sonra saat ondan itibaren misafirlerimi kabul etmeye başlıyordum ve bu akın geceyarısını bir hayli geçene kadar devam ediyordu. Dolayısıyla kendimi hastahanede değil, beş yıldızlı şık bir otelde zannetmeye başladım.

Meselâ geçen gece misafirlerime birşeyler ikram edeyim dedim, ‘‘Çatı Restoran’’ı aradım. Çatı, hastahanenin en üst katındaki lokantaydı. Doktorum Prof. Azmi Hamzaoğlu buraya yatışımın ertesi günü beni Çatı'ya balık yemeye davet etmişti. Kalkan tava çok lezzetli olduğu için Çatı'yı sevmiş ve İstanbul'un seçkin lokantaları listesine aldırmak için girişime başlamış bulunuyordum.

İşte o gece dostlarıma birşeyler ikram etmek için hakkında böylesine iyi niyetler beslediğim Çatı'yı aradım, ‘‘Ben Gülçin... Oda numaram 406... Üç viski lütfen ama buzları ayrı olsun. Bol fıstık da gönderin’’'dedim ve ‘‘Hanım, burası otel değil, hastahane... Kusura bakma ama daha odalara içki servisine başlamadık’’ diye güzel bir zılgıt yedim. Hayatımda bu kadar hayal kırıklığına uğradığımı hatırlamıyorum. Hemen odadaki zengin dostlarımdan birine döndüm ve ‘‘Yarın benim için hemen bir hastahane satın almazsan arkadaşlığımız bitecek’’ tehdidini savurdum.

Damarlarımdaki yüzlerce iğne deliği ve kolumdaki serum iğnesiyle beraber bütün dostlarıma teşekkür ediyorum...













Yazarın Tüm Yazıları