Paylaş
Gündüz kuşağında sağlık üzerine yaptığım yayınlarda, özellikle kanseri nasıl yeneriz konusunda vazgeçilmez konuklarımdan biriydi Elif. Genç, modern, araştırmacı ve pratik yollarla anlatıyordu izleyiciye tüm püf noktalarını. Bugün sağlık üzerine yaptığımız hataları ve unuttuğumuz değerleri hatırlatıyor bize sohbetimizde. Kitapları da son derece bilgilendirici. Her şey beyinde başlar beyinde biter diyerek son noktayı da koyuyor...
◊ Elif Hanım nerede eğitim aldınız?
- Babam dalında ünlü bir herbalistti, ilk eğitimimi ondan aldım ‘alaylı’ olarak. Benim doktor olmamı istedi. Sonrasında Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazandım ve hekim oldum. Hekim olur olmaz da babamın tecrübelerini bilimsel gözlüklerle incelemeye başladım. Tek başına hekim olmak artık dünyada da yetmiyor. Belirli uzmanlık dalları var. Ben de hastalıklardaki hücre düzeyindeki değişiklikleri inceleyen bilim dalı olan patolojiyi seçtim. Patoloji, mikroskop hekimliğidir. Daha sonra fitoterapi üzerine Yeditepe Üniversitesi’nde 2 yıl süren kapsamlı bir eğitim aldım. Eğitim bitmez ama, tam eğitimimi tamamladım derken babam vefat etti ve ondan bayrağını devraldım. Şu anda Çukurova’da bitki damıtma tesisi kuruyoruz. Türkiye’nin bitkilerinden bitki özü elde edip onları bitkisel ilaç ve bitkisel kozmetikte kullanmayı hedefliyoruz.
◊ Rafa giren herhangi bir ürünün içinde mutlaka koruyucu madde olacağını düşünüyorum. Yanılıyor muyum?
- Doğru. Ben de bununla mücadele ederek girdim bu yola. Ama her koruyucu zararlı değil, bazı bitki özlerinin kendisi koruyucu zaten. Mesela biberiye uçucu yağı. Önemli bir gıda ve kozmetik koruyucusu. Fakat pahalı olduğu için kullanılmıyor. Ama biz kullanacağız. Çünkü bizim dağlarımız biberiye ile dolu.
◊ Doğru beslenme, gerçekten kansere karşı korur mu, kanseri önler mi?
- Artık bilimsel yayınlar da buna kesinlikle evet ediyor. Yanımızda baharat taşımak çok akıllıca mesela.
Bunların kanserden koruduğu ortaya çıktı. Hatta Çin, Almanya ve Japonya gibi ülkelerde damardan verilerek tedavide kullanılan bitki özleri var. Mesela Almanya’da ökse otunun damardan verilerek kullanılan preparatları var. Aynı şekilde zerdeçal da kanser tedavisi için kullanılıyor. Bu ülkeler çok önemli patoloji ve hücre deneyleri yapmışlar. “Kanser İyileşir” adlı kitabımda bu çalışmalardan 1800’ünün özeti var. Bunlar uluslararası kurullardan geçip onaylanmış çalışmalar.
BAHARATLARI BUZDOLABINDA SAKLAYIN
◊ Mesela zerdeçalın kanser tedavisinde kullanılabileceği nasıl keşfedilmiş?
- Hintlilerde kanser oranının düşük olması sonucu araştırmalar yapılmış. Sonra arkası çorap söküğü gibi gelmiş. Hem kansere karşı koruyor hem de tedavisine yardımcı oluyor. Prof. Dr. Aggarwal’ın “Healing Spices” (İyileştiren Baharatlar) adında çok kapsamlı bir tıbbi kitabı var.
◊ Başka hangi baharatları örnek verebilirsiniz?
- Sumak. Şu anda benim damıtma tesisi kuracağım dağ eteklerinde her yer sumak ağacı ama insanlar tenezzül edip toplamıyor bile. Gerçek sumak, karabiberin kırmızısı gibi top top olur. Sumak, Antep fıstığı ile aynı familyadan ve ağacı onun gibi.
◊ Sumağı genellikle kebaplarla tüketiyoruz. Aynı şekilde çörek otunu da çok bilinçli tüketmiyoruz... Çörek otunun faydalarını da anlatır mısınız?
- Çörek otu hakkından en fazla bilimsel çalışma yapılmış bir tohumdur. Çörek otunda iyileştirici, kansere karşı koruyucu ve bağışıklık güçlendirici çok önemli aktif etken maddeler var. Tek başına immünoterapi yapan bir tohum. Bunu içindeki timokinon dediğimiz bir madde yapıyor. En fazla da çörek otu yağında var. O yüzden bir çay kaşığı çörek otu yağını şurup gibi içebilirsiniz yatarken. Ömrünüz boyunca da dilerseniz içebilirsiniz. Ama her şeyi ömür boyu kullanamayız.
◊ Ne gibi?
- Mesela meyan kökü şerbeti. Her gün içilmez. Böbrek üstü bezlerini baskılar. Ama çörek otu kullanılabilir.
◊ Baharatları nerede saklamamız gerekli?
- Buzdolabında saklamalıyız. Baharatların kendisini kanserojen yapmamamız gerekiyor. Sumak, pul biber, karabiber de buna dahil. Çünkü aflatoksin denile bir nem küfü ürüyor ve bu kanserojen. Kanserden koruyabilecek bir şeyi akıllıca saklamadığımız için kendisini kanserojen hale getirmiş oluyoruz.
Buzdolabımızda bir rafı baharatlara ayırmalıyız. Yapılan araştırmalarda kansere karşı koruyucu özelliği olan karabiber ve kırmızı pul biberin çok kullanıldığı Doğu, Güneydoğu Anadolu ve Brezilya’da kanserin daha çok görüldüğü saptandı. Bu önce bilim dünyasını ters düz etti. Çünkü tam tersi bir sonuç bekleniyordu. Mesele saklama koşullarındaydı. Ama insanlar bu baharatları ocağın yanında sakladığı için kanser riski arttı. Nane ve kekik gibi bitkileri dışarıda saklayabiliriz. İyi kurutulmuş bitkilerde böyle bir durum söz konusu değil.
MEYVELER ZEHİR DEĞİLDİR
◊ Kansere karşı koruyan besinlere biraz daha örnek verir misiniz?
- Meyveler. Son dönemde meyveleri bir zehir türü olarak göstermeye çalışıyorlar. Ama bu asla doğru değil.
◊ Mesela diyetlerde karpuz, şekerli olduğu için verilmiyor. Hatta şekerli su diyen bile var...
- Karpuz, şekerli su değil. Karpuzun içindeki şeker onun yalnızca küçük bir parçası. İçinde antosiyaninler var. Hücre kültürlerinde kanserle savaşan ve karpuza kırmızı rengini veren madde bu. Ayrıca, polifenoller var. Ruslar polifenol oranı yüksek bazı meyve ekstrelerini şurup gibi kullanıyor, eczanelerde satılıyor, Rus doktorlar reçete ediyorlar. Karpuz, anti-kanser meyvelerden biri. Allah boşuna onu yazın yaratmamış. Güneşin ultraviyole ışınlarına karşı içten savaşan en önemli iki besin; karpuz ve domatestir. Kışın da portakal ve mandalina, kış mevsiminin en önemli sorunu olan virüslerle savaşan ilaç gıdalardır.
◊ Kavun ve kayısı için ne söylersiniz?
- Kavunun detoks etkisi var. Detoks çiftliklerine kapanmanıza gerek yok. 1 ay boyunca her sabah aç karnına güne 1 dilim kavunla başlayın, üzerine de bir bardak su için. Cildinizdeki sivilcelerin azalmaya başladığını, cildinizin daha pürüzsüz olduğunu görürsünüz. İddia ediyorum, başka hiçbir şey yapmayın. 1 ay önceki ve sonraki cildinizin fotoğrafını çekin, farkı göreceksiniz. Mesela kayısı gelişme çağındaki çocuklar, gebeler ve sporcular için uygun bir meyve. Biz kilomuza dikkat edenler hiç mi yemeyeceğiz? Yiyeceğiz ama belli bir miktarda. Şeker oranı yüksek bir meyvedir ama tek başına bir şeker değildir. Dolayısıyla zehir değildir. İçinde vücudumuz için çok faydalı olan karotenler var. Ne kadar sarı ve turuncuysa o kadar faydalıdır.
◊ Sizin yıldız meyveniz hangisi?
- Nar ve karadut. Ama bizim bildiğimiz karadut değil. İç Anadolu ve Akdeniz’de ekşi dut olarak bilinir. Her tarafınızı boyar dokunduğunuzda ve yediğinizde. Onun şurubunu ağız yaralarına sürer halk. Bizim ülkemizde belirli yerlerde yetişiyor. Dünyada o meyveye kafasını takmış 3 profesör var. Biri bunun serumunu ve kremini bile yapmış. Ülkemizde yetişiyorken neden bunu biz yapmayalım? Ben Çukurova’da ekimine başlıyorum. Hem kanser savaşçısı hem anti aging hem de yaralara karşı etkili. Karadut şurubu aktarlarda bulunuyor. 1 tatlı kaşığı karadut konsantresini suya karıştırıp sabah aç karnına içseler kavundan da daha etkili bir detoks meyvesidir. Günlük kanser temizliğiniz de yapılmış olur üstelik bu meyvenin içerisindeki mucizevi maddelerle. Vücudumuzda her gün, kanserleşen hücrelerle mücadele eden ve onları etkisiz hale getiren bir sistem var ve bu meyve o sistemi en fazla kamçılayan bağışıklık güçlendiricilerden biri.
DUA EDEREK FREKANSLARI DEĞİŞTİRİYORUZ
◊ Kitabınızda suya okuyup içmenin kanıtlanmış faydasından da bahsediyorsunuz...
- Kanıtlanmış demeyelim de şaşırtıcı bilimsel veriler birikti bu metafizik konularda. Mesela suyun hafızası olduğunu, bilgiyi kaydettiğini ve taşıdığını biliyoruz artık. Masaru Emoto’nun çalışmalarından önce de inançlarımız gereği buna inanıyorduk. Halk bunu yapmış ve etkisini görmüş zaten. Emoto suya bazı frekanslar gönderdi ve baktı ki suya kötü şey söylendiğinde ve her dinde dua edildiğinde suyun frekansı değişiyor. Bunu mikroskop altında gördü. Hücrelerimizin yüzde 70’ten fazlası su. Mesela çok sinirlendiniz ve birine küfrettiniz. Ne olur o zaman, önce kendi hücrelerinizin frekansını bozuyorsunuz. Çünkü benim hücrelerim ondan daha yakın. Böyle böyle kanser oluyoruz.
◊ Duanın iyileştirme gücü ile ilgili neler söylersiniz?
- Bunların hepsi artık kanıtlanma yolunda. Bizim dinimizde olan hastanın üzerine dua okumanın iyileştirici gücünü hepimiz biliyoruz. Eskiden bunlara hurafe gözüyle bakılırdı ama öyle olmadığı anlaşıldı. Dua ederek bütün frekansları değiştiriyorsunuz. Bunu iyileştirmede kullanmak gerekiyor. Dünyada da kullanılıyor zaten.
KANSER AKILLI BİR DÜŞMAN
◊ Kanserin tamamen yok olmamasında önemli faktörler neler?
- Kanser, bir virüs değil. O yüzden bitecek bir şey değil. Her gün vücudumuzda oluşuyor, bir kanserojen denizinde yüzüyoruz. Her gün birkaç hücremiz kanserleşmeye adım atıyor, yani DNA’sı bozuluyor. Kanser, şekli şemali olan ve akıllı bir düşmandır. Alelade üreyen bir hücre yığını değil. İlacı vardı da saklanıyordu olayı doğru değil. İlaç endüstrisi tedavisini bilerek bulmuyor gibi söylentiler yıllardır var. Ama o ilaç firmalarının sahiplerinin bazıları da kansere yakalanıp öldü. Bütün imkanlara sahip devlet büyüklerinin de başına geldi. Kanseri kendimiz üretiyoruz. Her gün kanser oluyoruz. Beyinde başlayıp beyinde bitiyor. Mesela bir örnek vereyim; yetersizlik duygusu çok tehlikeli. Bu duygu ömre yayıldığında hücreler çalışmaz oluyor. Bağışıklığı baskılıyor.
KÜBA’DAKİ AŞININ İÇİNDE AKREP ZEHRİ VAR
◊ Küba’da bulunan kanser aşısını kullanan ve ülkemizden de oraya giden çok insan var. Bu aşı ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
- Aşı aslında yıllardır kullanılıyordu. Patenti yeni alındı ve medyaya yansıdı. Aşıda akrep zehri kullanılıyor. Tıpta yılan zehri ve arı zehri de kullanılmış. Bitkilerle yaptığımız bağışıklık sistemini kamçılamanın başka bir yolu bu aşı.
FAST FOOD YANINDA DOĞAL AYRAN
◊ Fast food ya da zararlı bir şey yediğimizde vücudumuzda ne oluyor?
- Zararlı bir şey yediğimizde eğer yanında tampon bir gıda alırsak o öğünü kanser olmadan atlatabiliyoruz. Fast food’un yanında doğal ayran mesela. Ya da yanınızda baharat taşıyacaksınız. Bunları yapamadınız diyelim o zaman yanında acılı hardal sosu da tüketebilirsiniz. Hardal da acı biber de çok faydalı bitkilerdir. Bunlar korunmaya yardımcı olur. Şunu unutmayalım; her şey beyinde başlıyor. Biterken de beyinde bitiyor. Stres yönetimini öğrenip iç gücümüzü elimize almalıyız her şeyden önce.
VÜCUDUMUZDA 3 BASAMAKLI BİR SAVUNMA SİSTEMİ VAR
◊ Kanserden korkmalı mıyız?
- Korkmayın. Pat diye kanser olmuyoruz. Akıllıca önlem alırsanız olmazsınız da. Vücudumuzun kansere karşı çok güçlü 3 basamaklı bir savunma sistemi var. Kanserin etyopatogenezinde, yani oluş mekanizmasındaki en önemli faktör, öldürücü olmayan genetik hasardır. Bu hasar, mutasyon yapıyor. DNA’mız değişince kanser oluyoruz. Yani hücrelerimizin şifresi değişiyor. Her gün değişiyor. Mesela güneşlendik diyelim. Cildimizde birkaç hücre mutasyona uğruyor. Mutasyon, tehlikeli genetik değişiklik demektir. Diyelim ki kanserojen bir gıda aldık, bağırsaklarımızda birkaç hücre hemen mutasyona uğradı. DNA bozuldu. O üç savunma mekanizmamızdan biri DNA tamir mekanizmalarıdır ki hemen devreye giriyor ve bozulan DNA’mızı tamir ediyor.
◊ Peki, bütün gün tarlada çalışan insanlar güneşin altında nasıl koruyacak kendini?
- Domatesini, karpuzunu yer bir de yeşil çayını içerse DNA tamir mekanizmalarını aktive eder. Diyelim o gün DNA tamiri gerçekleşmedi. Bağışıklık sistemi yeterince güçlü ise bağışıklık hücreleri, DNA’sı değişmiş tehlikeli hücreyi tanıyor. P53 adında bir genimiz var. Biz buna ‘genetik bekçi’ diyoruz. Bu p53 geni, DNA’sı değişmiş hücreyi kendi kendine ölüme iten mekanizmaları ateşliyor.
Hücre büzüşüyor ve kendini öldürmek zorunda kalıyor. Buna apopitoz yani hücre intiharı deniyor patolojide. Eğer hücre intihar edemezse üçüncü mekanizma devreye giriyor. Tehlikeli olanları, ‘çöpçü hücreler’ veya ‘katil hücreler’ gibi kanserle savaşan hücrelerimiz imha ediyor. Bütün bunlar atlatılırsa kanser ortaya çıkıyor.
EN BÜYÜK YANLIŞ
◊ Kanser konusunda yaptığımız en büyük yanlış nedir?
- Şu anda yapılan en yanlış şey, “Eyvah ben kanser oluyorum” düşüncesi. Beyin gücünü iyiye veya kötüye kullanmak çok önemli çünkü.
Paylaş