Geçtiğimiz hafta kara teslim olan Ankara’yı çok uzaklardan takip ettim. Felç olan trafik, kalkamayan uçaklar...
Hepsi masal gibiydi çünkü aynı günlerde oğullarım, kuzenim Filiz ve kızı Diyar ile birlikte Lapland’de yani Laponya’daydık! Laponya, Finlandiya’nın kuzeyinde bir bölge. Kuzey Kutup Dairesi içinde yer alan, kışın en yüksek sıcaklığın -35 derece olduğu, bembeyaz karların 8 ay kalkmadığı bir masal ülkesi adeta. Seyahati çok seven ve sürekli seyahat halinde olan bendeniz, bugüne kadar çok yer gördüm. Ancak, bu denli farklı bir deneyim daha önce yaşamamıştım. İnsanların basit ama huzurlu bir hayat yaşadığı bölgede tatil yapmak için çıktığımız yolculuk biraz zahmetliydi. Önce Helsinki’ye uçtuk. Oradan da tekrar 1.5 saatlik bir uçuşla Rovaniemi şehrine. Sonra da bir kez daha 1.5 saatlik karayoluyla orman evimize ulaştık.
Dr. Jivago kareleri
Evimiz karların arasında tamamen kütükten yapılmış bir kulübeydi. Kırmızı ekoseli perdeleri olan, 24 saat şöminesi yanan, masallardaki evlerden... Hatta Filiz burayı Dr. Jivago filminde Lara’nın yaşadığı kulübeye benzetti. Pencereden dışarıya bir baktık, her yerde geyikler dolaşıyor... İşte o an rüya ve gerçeklik arasında gidip geldiğimi hissettim. Meğerse Lapland, dünyada geyiklerin en fazla olduğu bölgelerden biriymiş... Geyiklerin çektiği kızaklarla gezdik, kar motosikletleriyle saatlerce karla kaplı ormanların arasındaki dar patikatalarda dolaştık. Husky köpeklerinin çiftliklerini ziyaret edip, onları sevip, uçarak çektikleri kızaklarla dolaştık. Bir başka gün, Noel Baba’nın köyüne, Kuzey Kutup Dairesi’nin başlangıç noktasına gittik. Her yıl dünyanın pek çok noktasına milyonlarca kartpostal gönderilen Noel Baba’nın postanesinden sevdiklerimize kartlar attık. Tamamen buzdan yapılan Snowcastle Otel’de buz masaların üzerinde aksam yemeği yedik.
İlk buzkıran gemisi
Bir başka gün de dünyanın ilk buzkıran gemisi Sampo’yla buz tutmuş okyanusa açılarak, buzları kırarak 3 saat boyunca gezdik. Açıkta demirleyip, özel giysilerle buzların arasında -1 derecelik suda yüzdük. Unutulmayacak bir deneyimdi. Gün gece dengesine göre, geceler orada çok uzun, bu mevsimde hava öğleden sonra 16.00’da kararıyor, sabah da 09.00’da da aydınlanıyor. Aslında benim gibi sabah erken kalkıp gün ışığını seven birine çok uygun bir yer değil ama 5 gün boyunca, uzun gecelerde kitap okuyup, tombala oynamak iyi geldi doğrusu. Bence, bizim için en unutulmazı, kuzey ışıklarını görmekti. Hani Kuzey Kutup Dairesi’nde güneş fırtınaları ile oluşan, geceleri gökyüzünde dans eden renkli ışıklar... Geceleri ağırlıklı olarak mor ve yeşil renkli olan ışıkları görmek için hiç uyumadık desem doğrudur. Neden mi? Bu dans eden renkli ışıklar, bulutsuz ve açık olan gecelerde bazen görülürmüş. Son gece görebildiğimiz kuzey ışıklarının görenlere şans getirdiğine inanılıyormuş. İnsan gerçekten o ışık oyunlarını izlerken büyüleniyor. Doğanın mucizelerine bir kez daha şahit olmak, insanın yaşadığına şükretmesine bir vesile yaratıyor. Tabii her şey bu kadar toz pembe değil... Hava inanılmaz soğuk. Her yer kar altında, hatta öyle ki, uzaktan kar kütleleri diye gördüğünüz şeyler aslında ağaç! Fakat özel kıyafetler ve şapka eldiven yardımı ve tabii ki koruyucular ile şiddetli soğuğu minimuma indirerek karın tadını çıkartıyorsunuz. A’dan Z’ye her anı düşünülmüş, doğru planlanmış bu seyahati organize eden, butik hizmet anlayışı ve değişik destinasyonlarla fark yaratan Far’n away’den sevgili Dilek Hanım’a buradan da teşekkür etmek istiyorum. Orada ise, tüm gezi boyunca bize eşlik eden, dünyalar güzeli bir Finli’ye aşık olarak hayatının son 19 yılını burada geçiren Ali Uzun’un sıcakkanlılığı ve misafirperverliği sayesinde hiç yabancılık hissetmedik... Lapland deneyimini herkese, ama özellikle çocuklu ailelere şiddetle tavsiye ediyorum. Hem bambaşka bir deneyim yaşamak hem de dünyada bildiklerimiz dışında nerelerde neler var görmek adına yeri doldurulamaz bir tecrübeydi!