Paylaş
Martın sonunda ülkemizde mahalli idareler için seçimler yapılacak. Azgın muhalefet daha şimdiden, yerel olacak seçimleri, genel seçim havasına soktu.
Akılları sıra mahalli seçimlerde zafer elde ederlerse, bu durumu bir erken seçim için fırsat bilecekler. Ve böylece genel seçimle iş başına gelen Erdoğan’ın ve hükümetinin meşruiyetini tartışmaya açacak ve onlara; ‘arkanızdaki halk desteği gitti’ denilip bir erken seçimin yolunu arayacaklar.
Bu durum, dünya üzerindeki demokrasilerde yalnızca bizdeki muhalefetin hastalığıdır. Zira bizdeki muhalefet (özellikle CHP) yenilgiye doymayan, arsız ve hadsiz bir yaklaşımla siyaset yapmayı maharet bilmektedir.
Halbuki bu iki seçim birbirinden çok farklıdır. Nitekim mahalli seçimlerle muhtarları ve azalarını, belediye başkanlarını ve belediye encümenlerini seçeceğiz ki bunların hiçbirisinin merkezi idare üzerinde en ufak bir tasarrufları yoktur ve olamaz.
Mahallinde yapacakları işler de öncelikle su, imar, ulaşım ve kanalizasyon gibi çevre ve çevre sağlığı, kentsel altyapı, temizlik ve katı atık, itfaiye, zabıta, acil yardım, kurtarma ve ambulans, defin ve mezarlık işleridir.
Diğer bir ifade ile millet, genel seçimlerle ülkenin merkezi yönetimdeki idarecilerini, mahalli seçimlerle de mahallesinin (ilçe, il) yukarıda anılan hizmetlerini görmesi için yerel idarecilerini belirler.
Bundan dolayıdır ki mahalli seçimlerde ‘yerel’ adaylar çok önemlidir. O ilçeden ya da ilden olmayan bir adayın (özellikle büyükşehirler dışında) seçilmesi çok zordur. Zira halk, kendinden olan, kendinin tanıdığı, bildiği ve değer verdiği bir kişiyi seçmek ister.
Bu kişi de mahallinin dert ve sıkıntılarını, eksikliklerini, ihtiyaç ve beklentilerini en iyi bilendir. Zira orada, o sıkıntılarla ve o beklentilerle bizzat yaşamaktadır.
Mevcut belediye başkanlarının göreve devamları istenmeleri halinde dikkat edilecek şey, görev süresi içerisinde yaptıkları hizmetlerdir; yani karneleridir.
Halk yapılan hizmetleri yakından gördüğü gibi yapılmayıp yüzüstü bırakıldıklarının da bizzat şahididir.
Mevcut bir kısım belediye başkanlarımız (İstanbul ve Ankara başta olmak üzere) anlatacakları bir hizmetleri olmadığından, başka partilerin desteğini alabilmek için adeta yırtınmaktalar.
İstanbul’da hizmette sıfır çeken İmamoğlu ise bu seçimleri sıçrama taşı olarak görmekte; kazandığı takdirde, oradan CHP Genel Başkanlığı’na, oradan da Cumhurbaşkanlığı’na gitmeyi hedeflemektedir.
Hangi yüzle, yani İstanbul’a yapmış olduğu hangi hizmetlerle bu cüreti kendinde gördüğüne şaşmamak elde değil. Adama sormazlar mı; İstanbul’a ne yaptın ki, Ankara’da ne yapabilirsin?
İstanbul’a kaybettirdiğin beş yıl yetmedi, bir beş yıl da Türkiye’ye mi kaybettirmek istiyorsun?
Paylaş