Paylaş
Sergerde (kötülükte-kötü işlerde öncü, elebaşı) olan bu tipleri hemen her partinin veya sivil toplum kuruluşunun içinde görürsünüz. Nitekim vaktiyle İttihatçılar da öyleydi; Dışarıdaki masonların güdümünde olan ve masonluk ortak paydasında buluşan bu güruhun içinde aşırı Türk milliyetçileri olduğu gibi, Enver Paşa gibi dindarlar (!) da vardı.
Maceraperest bu ekibin amacı ülkeyi Sultan Abdülhamit’ten kurtarmaktı. Onlara göre; Sultan Abdülhamit gidince ülke kurtulacak, hürriyet-kardeşlik-eşitlik (masonluğun umdeleri) ve barış gelecek ve her taraf güllük gülistanlık olacaktı.
O günlerin fikir ve düşünce akımları olan; İslamcılar, Türkçüler, Osmanlıcılar, Batıcılar ve adem-i merkeziyetçilerin hepsinin buluştukları tek nokta Abdülhamit Han düşmanlığı idi.
Aşağıdaki satırlar ünlü tarihçi, yakın dostum Yılmaz Öztuna’nın değerlendirmesidir:
‘Bütün bu akımlar el ele vererek önce Meşrutiyeti ilan ettirdiler (1908) ve hemen akabinde de Sultan Abdülhamit’i çirkin bir şekilde tahtından indirdiler (1909). İttihatçıların yönetimindeki devlet Balkan Savaşlarına giriyor ve Balkanlar elden çıkıyor.
İttihatçıların lider kadrosundaki Enver Paşa’nın tertibiyle Osmanlı Devleti, Almanya safında Birinci Cihan Savaşına sokuluyor ve bir koca İmparatorluk mahvediliyor. Neden sonra Sultan Abdülhamit’in dış politikadaki dehası anlaşılıyor ama iş işten çoktan geçmiş oluyor.
İttihat Terakki’nin üçlü sacayağı şeklindeki lider kadrosu (Enver, Talat, Cemal) bir gece yarısı, İstanbul Boğazından, bir Alman denizaltısıyla kaçarlarken; ‘Sultan Abdülhamit’i anlayamadık’ diyerek defolup gidiyorlar.
İki milyon Türkü öldürüp gömdükten sonra, üzerinde yirmi küsur devletin kurulduğu imparatorluğu parçalatıp mahvettikten sonra ve düşman top seslerinin Polatlı’ya kadar getirdikten sonra defolup gidiyorlar.
Üç kıta, yedi iklimde hükümran olan, altı küsur asırlık koca bir imparatorluğu yalnızca 9-10 yıl içinde paramparça edip yıkıyorlar ve sonra da kaçıp defolup gidiyorlar. İşte hala kimilerinin hafızasında kahraman olarak yer alan İttihatçıların özeti budur.
Bugün de mahut İttihatçılara hemen her kesimden, her türlü düşünce akımından özenenler var. Bunların da ortak görüşü, şu veya bu şekilde Türkiye’mizin üzerinde ameliyat yapmaktır.
Dün, Sultan Abdülhamit Han’ın ince dış siyaseti anlaşılmadığı gibi bugün de Sayın Erdoğan ile Sayın Bahçeli’nin ortaklaşa güttükleri milli dış siyasetleri anlaşılmamaktadır.
Bugün de bütün akımlar ele ele vererek; Cumhur İttifakının karşısında yer alıyor ve, ‘Suriye’de, Libya’da, Azerbaycan’da, Akdeniz’de, Afrika’da ne işimiz var?’ diyorlar.
Saldırı altındaki Türkiye’yi ve etrafımızdaki ateş çemberini görmüyorlar.
En güçlü savunmanın taarruz olduğunu bilmiyorlar.
İsrail’in bize komşu olduğunu hala göremiyorlar.
Ve hala; ‘PYD, kendi ülkesini savunuyor; bize mi saldıracak?’
Diyorlar, diyebiliyorlar.
Bu kafaya göre; bizim bir şey yapmamıza gerek yok zira NATO ülkesiyiz, dostumuz ve müttefikimiz ABD ve diğer ittifak ülkeleri, bizim yerimize, ne gerekiyorsa yaparlar.
Kıbrıs Barış Harekâtı’nda askerimizin elindeki piyade tüfeğini bile, bu NATO silahıdır kullanamazsınız demediler mi?
Aynı delikten daha kaç kez ısırılacağız?
Paylaş