Paylaş
Milletçe saf bir yanımız var; yüzümüze her gülene inanıyor, sırtımızı her sıvazlayana kanıyoruz. Bu durum, belli ki kendi mayamızın temizliğinden geliyor. Nitekim ne demişler, insan, karşısındakini kendisi gibi görür.
Ama zaman öyle bir zaman değil; bu zamanda malum birileri ve hatta birçokları şeytana bile pabucunu ters giydiriyor. Siz de, şeytani tıynetteki bu insanlarla birlikte yaşamak ve onlarla ittifak yapmak ve yol yürümek zorundasınız.
19.yüzyıldaki dünyanın ikinci parselasyonunda, pay edilenler arasında olup ABD’nin payına düşmüştük.
O vakitler ABD, bize, sözde dostluk ve yardım eli uzattı. O uzattığı meşum (uğursuz) elle ciğerlerimizi söktü, milletçe bizi nefessiz bıraktı. Tüm yatırımlarımızı durdurdu, özellikle savunma konusunda bizi, kendisine tam bağımlı yaptı.
Size ne lazımsa vereceğim deyip, bizdeki uçak, silah ve mühimmat fabrikalarımızı, bir daha açılmamak üzere kapattırdı.
Tehlike anında NATO bizi savunacaktı. Savunmak bir yana; en muhtaç olduğumuz anda karşımıza dikildi ve tabiri caizse bizi, kazma kürekle, sopayla, baltayla savaşmakla baş başa bıraktı.
Neden sonra uyandık, savunma sanayisini kurup gereken adımları atmak istedik, lakin sahip olduğumuz vesayet rejiminde, karar mekanizmalarımıza hükmettiklerinden, adım atmamıza müsaade etmediler.
Bu yolda adım atmak isteyen siyasetçilerimizi alaşağı ettiler, bu uğurda gayret gösteren bürokratlarımızı görevden uzaklaştırdılar, mühendislerimizi şehit ettiler.
Ülkemizin bu denli hayati ihtiyacının ıstırabını kalbinin derinliklerinde hisseden insanımız, her daim çoğunlukta olmasına rağmen; vesayetin teslim aldığı bir avuç zorbanın aymazlığı, milletine ve devletine karşı duyarsızlığı yüzünden, milli savunmamızı on yıllar boyu kuvveden fiile çıkaramadık.
Vesayet döneminde işbaşına gelen başbakanlar; Menderes, Demirel, Özal, Erbakan ve Ecevit çok özverili olarak millete hizmet etmek istemelerine rağmen, tüm yapabildikleri, Demirel’in benzetmesiyle ‘Rodeo’ oyunu oynamaktan ibaret kaldı.
Tüm bu olumsuzlukları, gençlik yıllarından beri siyasetin içinde olarak bizzat yaşayan Sayın Erdoğan, onca siyasi tecrübesiyle, cesareti, gözü karalığı ve serdengeçtisiyle kefeni giyip yola çıktı.
Yol boyunca, kan kusup kızılcık şerbeti içtim diyerek, yalınkılıç, iç ve dış vesayetle ölümüne savaştı.
Onca darbelere direndi.
Yanında yalnızca aziz milleti vardı; milleti onu hiçbir zaman yalnız bırakmadı, o da hiçbir zaman milletine hizmetten geri durmadı.
Türkiye’nin dört bir bucağını gezip gören insaflı kişiler, bu hakkı teslim ederler. Zira Türkiye’yi Avrupa ile mukayese edenler, fazlası olanın Türkiye olduğunu görürler.
Asırlık hayalimiz olan, sadece şu; yerli otomobil TOGG’un banttan inip seri üretime geçtiğini görenler bu hakkı teslim ederler.
Ama vicdansız ve insafsızlar –ki, bunların sembol ismi, şehit yakınına küfretmesiyle bilinen İYİ Parti Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan ve onun gibilerdir- varsın, ‘Karnı aç olan arabayı ne yapsın?’ deyip uzanamadıkları ciğere mundar (murdar) desin.
Ciğerlerindeki ufuneti kussunlar; kötülüğün kaynağı olanlardan başka ne beklenebilir ki?
Onlar böyle dedikçe TOGG kervanı yürür!
Türkiye kervanı yürür!
Paylaş