Paylaş
Diğer bir ifade ile asla kitabın ortasından konuşmazlar. Söylenmesini gerekeni de söyler gibi, söylenmemesi gerekeni de söylemez gibi yaparlar.
Kısaca, siyasetçiler, sözü eğip bükerler, çoğu kez ne dedikleri anlaşılmaz. Siyasetçinin ve her kesimden insanın en tehlikelisi münafık olandır; o da yuvarlak konuşur, onun da söylediklerinden herkes istediğini anlar veya anladığını zanneder!
Erdoğan öyle değil, onun kalbinde ve zihninde ne varsa dilindedir. Düşündüğü ve inandığı gibi konuşur ve asla sözü eveleyip gevelemez. Kalbinin ve zihninin berraklığı diline yansımıştır.
İşte bütün dünyanın karşısında titrediği ve karşısında el pençe durduğu İsrail Cumhurbaşkanı’na ‘One minute’ ihtarı çekerek; ‘Sesinin bu kadar yüksek çıkması bir suçluluk psikolojisinin gereğidir. Öldürmeye gelince siz öldürmesini çok iyi bilirsiniz. Plajlardaki çocukları nasıl vurduğunuzu, nasıl öldürdüğünüzü çok iyi biliyorum. Tankın üzerine çıkıp, Filistin topraklarına girdiğinde, apayrı bir mutluluk duyan başbakanlarınızın olduğunu biliyorum...’ zalimin yüzüne karşı zulmünü haykıran Erdoğan’dan başka kimse var mı?
O gün de yoktu, zulmün ayyuka çıktığı bugün de yok.
Hemen herkesin dilsiz şeytan kesildiği bugün de İsrail zulmünü dillendiren ve haykıran yegâne devlet başkanı Sayın Erdoğan’dır. İslam ve Arap ülkelerinin üzerlerine ölü toprağı serpilmiş gibi alayı suspustur. Ve hatta birçoğu İsrail’e yardım etmektedir.
Başta ABD olmak üzere batılı ülkeler ise, vaktiyle Yahudilere yaptıkları vahşetin, sözde günahını çıkarmak için tekmili birden İsrail’in zulmünü alkışlıyorlar.
Sayın Erdoğan ise, bugün de aynı gerçekleri haykırıyor: ‘İsrail! Sen işgalcisin, örgütsün. Batı, İsrail’e borçlu olduğu için konuşamıyor. Bizim borcumuz olmadığı için konuşuyoruz. İsrailli yöneticilerin sözlerini kazıyın altından, ülkemizin sınırlarını da kapsayan ihanet çıkar.
Ey Batı size sesleniyorum. Siz yeniden bir Hilal-Haçlı mücadelesi mi estirmek istiyorsunuz? Bu millet ölmedi dimdik ayakta. Libya’da, Karabağ’da neysek, Orta-Doğu’da da oyuz... Bir gece anısızın gelebiliriz.’
Dün eleştirdikleri gibi bugün de birileri, ‘Böyle diplomatik dil olur mu? Bir devlet başkanı böyle konuşur mu?’ diye Erdoğan’ı tenkit ediyor. Hatta kimileri daha da ile giderek, ‘Gazze’den bize ne?’ diyerek, aymazlıklarının yanında kepazeliklerini de sergiliyor.
İsrail’in Gazze’de kullandığı dil diplomatik mi ki, Erdoğan’dan böyle bir yaklaşım tarzı bekleniyor?
İsrail hunharca katliam yapacak, kundaktaki bebekleri öldürecek, bir şehir halkına soykırım uygulayacak; onun bu yaptıklarını dillendirmek, kınamak ve dünyaya karşı suçlu ilan etmek yakışık almayacak öyle mi?
Ey izan neredesin?
İçeride ve dışarıdaki tüm bu ‘dilsiz şeytan’ yaklaşımları, Batıya körü körüne kul ve köle olmanın, diğer bir deyişle vesayetin bir sonucudur.
Düşünebiliyor musunuz, dün, biz de öyleydik, Batı dendi mi akan sular dururdu. Batının kuyruğuna takılmayı dış politika zannederdik. Daha da ile giderek, içeride beğenmediğimiz iktidarları, Batıya şikâyet ederdik.
Nereden nereye!
Paylaş