Paylaş
Sebebi ise gayet açıktır; depremlere dayanıklı binalar yapmışlar ve yaptıkları binaları bizdeki gibi çürük zeminlere, alüvyonlu arazilere ve dere yataklarına yapmıyorlar.
Yani depremlere hazırlıklılar ve üstelik bununla da yetinmeyip deprem sonrasında olabilecekleri de düşünerek gerekli planları yapıp önlem almaktalar.
Diğer bir deyişle Japonlar depremi hayatın bir gerçeği olarak kabul etmişler; küçük yaştan itibaren okullarında bunun eğitimini (nazari ve tatbiki) verip halkı bilinçlendirmektedirler.
Bundan dolayıdır ki, Japonya’daki depremlere karşın halkın verdiği tepkileri televizyonlarda izlerken hayretler içinde kalıyoruz. Büyük bir disiplin ve sükûnet içinde, kargaşaya ve izdihama meydan vermeden ya oldukları yerde güvenli bir yere sığınıyor ya da bulundukları binaları, sukünetle terk ediyorlar.
Anaokulu çocukları bile biri diğerinin önüne geçmeden, öğretmenlerinin nezaretinde, en ufak bir paniğe kapılmadan hareket ediyor ve bulundukları yerden çıkıyorlar.
Japonlar, depremden sonra oluşacak tsunamilerin bile önlemini almış ve gerekli yükseklikteki perde betonlarla sahilleri çevrelemiş bulunmaktadırlar.
Sonuç itibariyle; Japonlar depremle yaşamayı öğrenmiş ve en şiddetli depremlerden bile en az hasarla (ölüm ve yaralanma) kurtulmayı başarmışlardır. Nokta.
Japonlar bütün bunları aklın ve bilimin ışığında gerçekleştirdiler.
Aynı akıl, bilim ve teknoloji bizde de var.
Peki, biz ne yaptık ve ne yapıyoruz?
Onca yıkıcı ve ölümcül depremler yaşamamıza ve bütün bu depremlerin bedellerini çok acı şekillerde ödememize rağmen, bir türlü gerekli önlemleri almıyor ve yanlış üstüne yanlış yapmayı maharet biliyoruz.
Bizim de deprem mevzuatımız var; gerekli kanun ve yönetmelikleri (özellikle 99 depreminden sonra) biz de çıkardık lakin bunlara uyanımız çok az. Kanunlara, mevzuata uymamayı açıkgözlülük ve uyanıklık zannettik ve böyle zannetmeye devam ediyoruz.
Yanlış yerlere, uygunsuz binaları yaptık ve nasılsa ‘istim arkadan gelir’ bir imar affı çıkar, bu işten kurtuluruz dedik.
Öyle yaptık ve kurtulduğumuzu zannettik.
Gerçekte ise, hep birlikte enkaz altında kaldık!
Meğerse bizim kurtuluş zannettiğimiz ölümün, yıkımın, elem ve ıstırabın ta kendisiymiş.
Hâlâ göstermelik şekilde deprem tatbikatları yapıyor ve alemi kendimize güldürüyoruz. Okullarımızda deprem eğitimi vermediğimizden ötürü deprem esnasında ne yapacağımızı bilmiyor, bilemiyoruz.
İnfiale kapılıyor, panik halinde binalardan atlamayı maharet biliyoruz!
Allah saklasın, büyük bir İstanbul depreminde, yıkılacak binalar kadar, izdihamdan insanlar birbirilerini ezecekler.
Zira ne çıkış yolları ne bir trafik düzeni ve ne de derli toplu toplanma alanları mevcut.
Lütfen bu önümüzdeki mahalli seçimlerde, gündemi, vaadi ve programının birinci önceliği deprem (kentsel dönüşüm) olan adayları destekleyelim ve seçildiklerinde de icraatlarını takip edip hesap soralım!
Paylaş