Paylaş
Bizler, suyun içindeki balıklar gibi, derya içinde olup, deryanın kıymetini bilmeyenleriz.
Kendimizi tanımadığımız gibi, birbirimizin kıymetini de bilmiyoruz.
Batının bize dayattığı vesayetle hastalıklı demokrasi, gerçekte, ayaklarımıza vurulan prangadan farksızdı.
İ. İnönü, Türkiye’yi her şeyiyle ABD’nin hegemonyasına soktu. ABD; önceleri, sizin bir şey üretmenize gerek yok, her şeyi biz size temin ederiz, dedi. Peki dedik, kısa zamanda Türkiye, ABD’nin hurda mezarlığına döndü.
Asıl felaket ise, arkadan gelecekti, eğitim sistemimizi de iğdiş ederek, bizi “Biz bir şey yapamayız, üretemeyiz” noktasına getirdi. Daha yeni yeni o aşağılık kompleksini üzerimizden atmaya çalışıyoruz.
Halbuki daha o yıllarda Türkiye, uçak sanayisini kurmuş; uçak üretip dünyaya pazarlıyordu. O günün liselerinin ayarında, bugün çok az üniversite var.
ABD’ye teslim olduğumuz günden beri, bir gün olsun kendi ayaklarımız üzerinde duramadık. Hep ele güne muhtaç olduk.
Silah ve mühimmatlarına en muhtaç olduğumuz Kıbrıs Barış Harekâtı’nda ABD, bize dirsek gösterdi; yetmedi, ardından ambargo koydu.
Merhum Özal, gelip de gözümüzü açmasaydı, biz içeride hâlâ makarna fabrikalarıyla sanayicilik oynayacaktık. Zira ABD, FETÖ ile devletin kılcallarına değin nüfuz ederek, bizi köreltmişti. (ABD, 1944 yılından beri içimizde fink atıyor; kâh ikili anlaşmalarla, kâh NATO’yla ve kâh FETÖ ile...)
Merhum Necmettin Erbakan, ‘Fabrika yapan fabrikalar’ kurmak için kolları sıvadı, başına gelmeyen kalmadı. Attığı fabrika temelleri CHP’liler tarafından sökülüp Meclis’e getirildi ve alay konusu yapıldı.
O, ‘ağır sanayi’, ‘yüz bin motor’ dedikçe, birileri; ‘şeftali üretmek, motor üretmekten daha kolay ve daha kazançlı’ deyip önünü kesmek istedi.
Birileri, bu ülkede hep yerli ve milli duruş sergileyerek, yerli ve milli üretim için çırpınıp durdu. Birileri de, bunlara karşı koyup, teslimiyetçi bir ruh ile dışarısının borusunu çaldı ve çalmaya devam ediyor.
Son yıllarda Türkiye hamle üzerine hamle yapıyor, özellikle savunma sanayisinde büyük başarılara imza atıyor. Yüz yıl, yüz elli yıl beklediğimiz tesisler hizmete açılıyor, tarihi müjdeler peş peşe geliyor.
Bütün bu göz kamaştırıcı hamleler, dışarıdakileri ve onların içimizdeki uzantılarını rahatsız ediyor. Bakınız, Sayın Erdoğan, doğalgaz keşfi konusunda, tarihi bir müjdeyi daha verirken; içimizdeki birileri, bunu görmezden geliyor ve müjde olarak, Sayın Erdoğan’dan istifa haberi duymak istediklerini dillendiriyorlar.
Teslimiyetçi bu ruh, bizim ülkemizde siyaset yapıyor.
Bu zihniyet, uçak fabrikalarının, motor fabrikalarının kapılarına kilit vurdu. Bu zihniyet, açılan kuyuları, “petrol yok” diye betonla kapattı. Bu zihniyet, seneler senesi terörist diye dağı taşı bombalayarak geri döndü. Bu zihniyet, tereyağı zararlı deyip, milleti trans yağlara mahkûm etti.
Ne yaparlarsa yapsınlar, başaramayacaklar; zira 21. asır Türk asrı olacaktır.
Korkunun ecele faydası yok!
Beklenen kutlu gün, müjdeleriyle mutlaka gelecektir. Gelecek o kutlu nesil, dün olduğu gibi, bugün de tüm mazlumların sığınağı olacak.
Paylaş