Fuat Bol

Kurt dumanlı havayı sever

19 Mart 2022
Geçen yüzyılda dünyamız iki kez kurt taksimine tabi tutuldu. Bu taksimlerin üzerinden bir asırdan fazla zaman geçmesine rağmen, dünyanın toplamı, bir avuç olan bu kurtları doyuramadı.

Eskiden, iletişim araçları ve özellikle sosyal medya gelişmemiş olup bugünkü gibi yaygın değildi. O vakitler, zulüm erbabı olan bu emperyalistler, saman altından su yürütebiliyor ve işledikleri bu cinayetlerden, sömürdükleri ülkelerin halkları haberdar olamıyordu.

Artık mızrak çuvala sığmıyor; kim ne cinayet işlerse, anında ortalığa dökülüyor ve dünya kamuoyundan gereken tepkiyi görüyor.

Ama bunlarda utanmanın zerresi olmadığı için yüzlerine tükürseniz en ufak şekilde de olsa, aldırış etmezler.

Görüyorsunuz; göz göre göre Ukrayna’yı ateşe attılar. Hem de aynı ırk, aynı din, aynı mezhep sahibi olan Ruslarla savaşa soktular.

Ukrayna’nın, Rusya’nın arka bahçesi değil, kapısının önü olduğunu bilerek, onu, Rusya’dan koparıp NATO’ya ve AB’ye alacaklarını söylediler. Bu halin yalanı bile Rusya’yı ürkütmeye yetti. Zira Sovyetler döneminde Ukrayna bölgesi, Rusya’nın kalbinin attığı yerdi.

Nükleer dahil tüm endüstri kuruluşları Ukrayna’daydı ve burası Rusya’nın ikinci tahıl anbarıydı, bu yüzden Ukrayna, Rusya için vazgeçilemezdi.

Ayrıca Ukrayna’nın müstakil konumu da dünya için yeni bir nükleer tehlikeydi! Tek başına bırakılıp kendilerine rakip yapılamazdı.

Bu yüzden, Batı Ukrayna’daki demokratik seçimle seçilenleri alaşağı etti ve Soros-ABD yanlısı

Yazının Devamını Oku

Şahsiyetli politika

16 Mart 2022
Her şey, insanoğlunun elinde eğilip bükülüyor, şirazesinden saptırılıp çığrından çıkarılıyor.

Politika da çığrından çıkarılan mesleklerin başında geliyor. Şu halde; burada dikkat edilmesi gereken, çığırından çıkaran yani özne (fail) olan insandır.

Politikacı, yalancılığı ve halkı kandırmayı âdet edinirse politika, yalancı mesleği şeklinde algılanır. Hâlbuki toplumları idare sanatı zor olduğu kadar, övülmüş ve kutsaldır. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (aleyhisselam) ‘Bir gün adaletle hükmetmek, altmış yıl ibadetten üstündür’ buyurmuştur.

Bizim toplumumuz, son iki yüz senedir zaten kaht-ı ricali (yetişmiş insan yoksunluğu) yaşıyordu.

Biz bununla da yetinmeyerek, bin bir emekle yetiştirdiğimiz insanımızı da kendi ellerimizle pırasa gibi doğradık.

Darbelere bakıldığında ne demek istediğimiz çok daha iyi anlaşılır. Zira her darbede, sağda ve solda ne kadar ışıltılı beyin varsa hemen hepsi köreltilmiş, itilmiş, kakılmış ve ademe (yokluğa) mahkûm edilmiştir.

Darbeler, ilk cinayetlerini Meclis’e karşı işliyor; halkın seçtiklerini siyasetin dışına itiyor, kimilerini darağaçlarında sallandırıyor, kimilerini hapislerde çürütüyor, kimilerine de siyaset yapmayı yasaklıyor.

Böyle bir durumda kim, hangi akla hizmet ederek siyasete heves edebilir?

Süleyman Demirel

Yazının Devamını Oku

Türkiye parlayan yıldız

14 Mart 2022
En son söyleyeceğimizi baştan söyleyelim: İyi ki ülkemizin yönetimi, koalisyonlarda olduğu gibi onun bunun (kimin elinde olduğu belli olmayan), sorumsuz, işleri oluruna bırakan (idareimaslahatçı), en ufak bir alt ya da üstyapı yapmaktan aciz, halkın problemlerini çözeceğine yeni baş belası problemler üreten, beş altı aylık, bilemediniz bir yıllık ‘ucube’ hükümetlerin elinde değil.

Mahut ‘ucube-darbe’ hükümetlerinin kurulmasında milletimizin en ufak bir kusuru ve kabahati yoktur. Sandığın yansımasını şirazesinden çıkaran hep dış güçler (ABD ve İngiltere) olmuştur. İçimizdeki bir kısım sözde aydın, solcu, ilerici, Atatürkçü, devrimci kurum ve kuruluşlar ve bunların ileri gelenleri, darbe severler olarak; yönetimdeki iktidarları (kendilerinden olmayan merkez sağ iktidarları) alaşağı etmeyi her zaman marifet bilmiştir.

Bakınız 12 Mart Muhtırası’nın üzerinden 41 yıl geçti; bu uğursuz (meşum) günleri unutmamalı ve yeni nesillere aktarmayı borç bilmeliyiz. Zira dünü bilmeyenin ve dünden ibret almayanın yarınları olmaz; olsa da böyle olur!

1965 ve 1969 seçimlerini büyük bir başarıyla kazanan Süleyman Demirel (AP), tek başına iktidarını sürdürürken, ülkede yüzde 5 enflasyon vardı ve yüzde 7 kalkınma sağlanmıştı.

Erdoğan’ın bugün yürütmekte olduğu ‘denge’ politikasını, o gün Süleyman Demirel yapmak istemiş, Sovyetler Birliği ile bir dizi anlaşmalar imzalamış ve bunların çoğunu hayata geçirmişti. (İzmir Aliağa Rafinerisi, İskenderun Demir Çelik, Seydişehir Alüminyum Tesisleri, Arpaçay Barajı vb.)

Demirel’in bu denli denge politikası, ABD ve onun içimizdeki sözde aydın hempaları (omuzdaş) tarafından, Türkiye’nin eksen kayması şeklinde yorumlandı. Malum onların eksen dediği şey ABD’nin kucağına oturmaktı!

Yukarıda olmasına rağmen, ‘Suyumu bulandırıyorsun’ diyen ABD Başkanı, özel adamını Süleyman Demirel’e gönderdi ve Türkiye’de haşhaş ekimine son verilmesini talep etti. Halbuki Türkiye’deki haşhaş ilaç sanayisinde (başta ABD’de) kullanılmaktaydı ve ABD ile Batı’ya giden uyuşturucuyla bir ilgisi yoktu.

Demirel, bu haksız ve hukuksuz talebi kabul etmedi. ABD talimat verdi, içerideki yandaşları harekete geçti. Tehlike anında, ABD’nin Türkiye’deki muhatapları askerlerdi ve askerlerden olan cumhurbaşkanlarıydı. Zira lider olarak onları görüyordu; onlara verdiği talimatlarla Türkiye’yi dizayn ediyordu.

12 Mart 1971’de Meclis’te askerin muhtırası okundu. Çankaya’da bulunan asker kökenli Cumhurbaşkanı

Yazının Devamını Oku

Türkiye barış köprüsü

12 Mart 2022
Dünyamızın düzeninin bozuk olduğunu, aklı başında ve insaflı olan herkes söylüyor lakin bu bozuk çarkın nasıl düzelebileceğini kimse bilmiyordu.

Salgın (pandemi) denilen illet yüzünden, dünyadaki tüm dengeler temellerinden sarsıldı. Herkes, kendi can ve mal derdine düştü. İnsanlar ve ülkeler kendilerinden daha muhtacına bakıp ibret alacaklarına, zayıf ve güçsüz olanın elindekini de alıp onu ölüme terk etmekte en ufak bir sakınca görmediler.

Zira altta kalanın canı çıksın zulmünün adı, 21. asır medeniyeti (!) idi.

Batı emperyalizmi (başta ABD ve İngiltere), Doğu emperyalizmine (Rusya ve Çin) çok kötü oyun oynadı. Çin ve Rusya’nın gelişip dünya üzerindeki nüfuz sahalarını genişletmeleri, ABD ile İngiltere’nin ödünü kopardı.

Mahut korku, kendilerine,bu kahpe oyunu oynattı.

Ne yapıp edip Rusya ile Çin’in önünü kesmek istediler. Önce, eski Sovyet uydusu olan ülkeleri NATO’ya ve AB’ye aldılar. Sinir uçlarıyla oynanan Rusya, ne dediyse, kimseye derdini anlatamadı. Daha doğrusu hiç kimse anlamak istemedi.

Kâğıttan kaplan olduğunu unutan Batı, Moskova’nın kapısı konumundaki Kiev’e (Ukrayna) kapı araladı. Batı’nın piyonu olan Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenski, kendisine aralanan bu kapıdan bodoslama dalmak istedi.

Halbuki Batı, oyun peşindeydi ve asla samimi değildi. AB’ye ve NATO’ya alır gibi yapıp kapıyı yüzüne kapattılar. Zelenski bu durumu anladığında (!), Ukrayna için iş işten geçmiş ve ülkeleri çoktan işgal edilmişti.

Rusya, oyuna getirildiğini bile bile Ukrayna’ya askeri müdahalede bulundu, bulunmak zorunda kaldı. Zira güvenlik açısından, ülkesini, Batı’nın insafına (insafsızlığına) bırakamazdı.

Yazının Devamını Oku

ABD ve Rusya dünyaya huzur vermeyecek

9 Mart 2022
ABD, 2. Büyük Savaş’tan sonra dünyada komünizm tehdidi bahanesiyle onlarca devlete, bu arada Türkiye’ye de nüfuz ederek kendi sistemini yerleştirdi.

Aklı sıra veremi gösterip sıtmaya razı edecekti lakin onun sıtma dediğinin, sonradan kanser olduğu anlaşılacak ve tedavisi mümkün olmayacaktı.

Sovyetlerin dağılmasından sonra ise, kendini tek kutuplu kalan dünyanın yegâne hâkimi gördü ve tek başına tüm dünyaya nizamat (gerçekte nizamsızlık-kaos) vermeye kalkıştı.

Sudan bahanelerle Irak’ı ve Afganistan’ı işgal etti. Her iki işgalde de rezil-rüsva oldu ve ardına bakamadan çekilmek zorunda kaldı.

Rusya’nın başındaki Putin de alışılagelen liderlere benzemiyor. Putin, devletini için için dönüştürmek ve eski (Sovyetler) nüfuz alanlarını yeniden ele geçirmek için yoğun çaba sarf ediyor.

Öyle görünüyor ki, KGB kökenli olan Putin, 21. asır Rusya’sının ‘Çar’ı olarak anılmak istemektedir. Nitekim gelmiş ve geçmiş hiçbir Rus çarının başaramadığını Putin gerçekleştirmiş ve böylece Rusya, tarihinde ilk defa Akdeniz’e (Suriye) inmiştir.

Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş, gerçekte ABD-Batı ve Rusya arasındaki zımni (üstü örtülü) bir anlaşmanın ve dünyayı yeniden taksim etmenin bir göstergesidir. Zira Rusya, dağılan imparatorluğunu derlemek-toparlamak ve eski Sovyet topraklarında kurulan devletler üzerinde hegemonyasını sürdürmek istemektedir.

Bundan dolayı da ABD-Batı ile iyi polis-kötü polis oyunu oynamakta ve tavşana kaç tazıya tut demektedirler. Dikkat edilirse, ABD, Rusya’nın; Rusya da ABD’nin yaptıklarına hep seyirci kalmaktadır.

Ya da sade suya tirit kabilinden kınamayla geçiştirmektedirler. Keza BM de kınamayla yetindi!

Yazının Devamını Oku

Bu yüze tükürün

7 Mart 2022
İnsanların gerçek yüzleri, zoru ve menfaati gördüğü an ortaya çıkar, çıkıyor. Barış zamanında, diğer ifadeyle cicim aylarında herkes kibar, hoşgörülü, şefkatli, tatlı dilli-güler yüzlü, tek kelime ile medenidir.

Ama yolculukta ve alışveriş gibi, sıkıntılara sabretmeyi ve menfaati ilgilendiren konularda, insanın foyası ortaya çıkar. Bundan dolayıdır ki menfaatleri konusunda denenmeden, insanlar hakkında iyidir ya da kötüdür denemez, denmemelidir.

Dün olduğu gibi bugün de savaşlar, içlerinde insanoğlunun yaşayabileceği en büyük zorlukları, sıkıntıları, meşakkatleri ve daha da ötesi ölümcül tehlikeleri taşıdığı için turnusol kâğıdı misali, insanoğlunun içyüzünü tüm gerçekleriyle ortaya döker.

Batı’yı, Batı’nın değerlerini; insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğüne yaklaşımını, barış zamanında kâğıt üzerinde yazılı şekliyle değil, savaş zamanında birey ve toplum ilişkilerine, davranışlarına bakıp değerlendirmek ve ona göre karar vermek lazım.

Yani Ziya Paşa’nın dediği gibi: ‘Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz...’

Malum Batı, Greko-Latin medeniyetiyiz diye övünür ve kendilerine toz kondurmaz. Sözde bu mahut medeniyet üç sütun üzerinde yükselir: Yunan aklı, Roma nizamı ve Hıristiyanlık ahlak ve duyarlılığı (hassasiyet).

Bu üç unsur bir potada eriyerek, bugünkü Batı medeniyetini (!) oluşturmuştur.

Bu medeniyetin ne olduğunu, niceliğini ve niteliğini, günümüz savaşları (sebepleri ve nasıl icra edildikleri) ve onların yansımaları bütün çıplaklığı ile gözler önüne sermektedir.

Sahile vuran Suriyeli

Yazının Devamını Oku

Ayı kapanı: Ukrayna

5 Mart 2022
Batı (özellikle İngiltere ve ABD) Putin’i bataklığa çektiler, o da hiç tereddüt etmeden kendini ateşin ortasına attı.

Aklı başında bir insan ve koca bir ülkenin sorumluluğunu taşıyan bir kişi bu kadar mı kör, sağır ve idraksiz olur? Daha dün, kendi ülkesi Afganistan’ı işgal etmemiş miydi? Oradan nasıl çıktığını (çıkarıldığını) ne çabuk unuttu!

Kendisi bir hata yaptı diyelim, bedelini de çok ağır ödedi; aynı aymazlığı ABD, hem Irak’ta ve hem de Afganistan’da gösterdi. Her iki yerde de ne denli rezil ve rüsva olduğunu görmedi mi?

Yaptıklarından ibret almadıysa da, gördüklerinden de mi ders çıkarmadı?

Zavallı Putin, çarlığa, Sovyet İmparatorluğu’na soyundu; halbuki Çarlık yüz yıl öncesinden, Sovyetler de otuz yıl öncesinden tarihe karıştı. Sele giden değirmenin gürültüsünü arayan Putin’e ne kadar acınsa azdır.

Ondaki bu histerik (kişilik bozukluğu, aşırı duygusallık ve aşırı ilgi görme ve dikkati üzerine çekme isteği) hali fark eden düşmanları, kendisine tuzak kurdu.

Ve onu tıpkı iri cüsseli bir orkinos balığı gibi avladı. Malum orkinos balıkları çok güçlüdür, bundan dolayı da profesyonel avcılar tarafından avlanabilirler. Orkinos, zokayı yuttuktan sonra serbest bırakılar; hemen çekilmeye kalkışılırsa, tekneyi devirebilir.

Balık, zokayı yutmasını müteakip kaçmaya başlar. Takımın kopmaması için olta, balığın hızına göre gergin tutularak denize bırakılır. Zorlanmayla birlikte tekne sürüklenir. Orkinos duraklamaya başlayınca olta bırakılmayıp balığın mukavemeti teknenin ağırlığına bırakılır. Bir süre sonra balık yorulur, korkusu geçip uysallaşır. Bundan sonra hurma halatı yavaşça tekneye doğru çekilir. Bu haliyle bile tehlikeli olacağından balıkçının elinde keskin bir bıçağın olması gerekir.

Putin

Yazının Devamını Oku

Avrupa çaresiz

2 Mart 2022
Dünyamız, yalnızca son yüzyılda iki ‘Büyük Savaş’ yaşadı; on milyonlarla ifade edilen (1.’de 17 milyon, 2.’de 55 milyon) insan kaybının yanında, onca şehirler, ocaklar, tesisler, fabrikalar, limanlar, havalimanları, yollar, köprüler vb. yer ile yeksan edildi.

Avrupa ülkeleri, savaşların enerji kaynaklarına sahip olmaktan çıktığını gördü ve o günkü enerji kaynakları olan çelik ve kömür üzerine bir birlik kurdu. Şimdiki AB’nin temelleri böyle atıldı.

Gittikçe safları sıkılaştırdılar; gümrük birliği ve bilahare ortak para kullanımında anlaştılar.

Avrupa devletlerinin büyük kısmı güvenliklerini NATO’ya havale etti. Bunlardan yalnızca ikisi (İngiltere ve Fransa) nükleer güce sahip ülke konumundadır. Diğer bir kısmı (Doğu Avrupa ülkeleri) Sovyetlerin hegemonyasında, Varşova Paktı’na dahil edildiler.

1990’da Sovyetlerin dağılmasından sonra, bir kısım eski Varşova Paktı ülkeleri NATO’ya alındı ve diğerlerinin de alınması için çalışmalar yürütülüyordu.

Bunların başında da Ukrayna geliyordu.

Kimileri, Varşova Paktı çöktü ve dağıldı, NATO’ya ne gerek var demesine rağmen NATO, daha da genişlemesini sürdürdü.

Malum NATO’da altın hisse ve en büyük güç ABD’nin elindedir. Gücüne güvenen, diğer bir deyişle ortaklarının güçsüzlüğünü bilen ABD, NATO’yu kendi hegemonyası istikametinde adeta manivela olarak kullanmaktadır.

Mesela ABD, Türkiye’yi NATO’nun güneydoğu kanadının ileri karakolu olarak görmekte olup NATO’nun her türlü külfetine muhatap kılmasının yanında; en lazım olduğu zamanda nimetlerinden yoksun bırakıyor. Üstelik bununla da yetinmeyip terör örgütlerinin saldırılarına hedef olan Türkiye’nin yanında yer alması gerekirken, mahut örgütlerin yanında hizalanmakta ve Türkiye’ye karşı düşmanca tavır sergilemektedir.

Yazının Devamını Oku