Fuat Bol

Halkın ekmeğiyle oynayanlar

28 Kasım 2022
Sadece Türkiye olarak bizler değil, tüm dünya ülkelerinin halkları sıkıntılı bir süreçten geçiyor. Pandemiyle başlayan, savaş ve ülkelerarası ambargolarla devam eden ve sonuç itibarıyla gıda, enerji ve tedarik zincirlerinde yokluğa ve aşırı pahalılığa sebep olan bir durumla karşı karşıyayız.

En gelişmiş ekonomiler bile bu denli olumsuzluklardan etkileniyor ve hemen bütün ülkelerin yöneticileri gerekli önlemleri alabilmek için akla karayı seçiyor.

Şayet Türkiye’nin arabuluculuğu ile tahıl koridoru açılmasaydı, bugün dünya halklarının yarısı açtı ve bir kısmında, açlıktan kitlesel ölümler söz konusu idi.

Bütün bu olumsuzlukların yanında, Türkiye’miz, kendine yeten bir tarım ülkesidir. Hal böyleyken Türk halkı da bir yıldan beri, anlaşılamaz ve anlatılamaz bir pahalılığın girdabındadır.

Öyle ki hangi işkolunda olursa olsun, sabah erken kalkan, sattığı mallara zam yapıyor. Bugün satın aldığınız bir ürünü, yarın aynı fiyattan alamıyorsunuz.

Asgari ücretin ve diğer ücretlerin şu veya bu kadar olmasının, hemen her gün artan zamlar karşısında hiçbir önemi yoktur. Tüm ücretlilerin ortak isteği; maaşlarımız artmasın, yeter ki ürünlere zam gelmesin.

Piyasalardaki bu anormallik, halkın mutfağına yansıyor; yani tencereye...

Tencerede dert kaynarsa, bu dertten mustarip insana hiçbir şey anlatamazsınız.

‘Ne yapalım; serbest piyasa ekonomisi’

Yazının Devamını Oku

Hani PYD-YPG saldırmazdı

26 Kasım 2022
Hani YPG-PYD terör örgütü değildi?

Hani Türkiye’nin beka sorunu yoktu? Hani bunlar Türkiye’ye saldırmazdı? Bütün bu hezeyanları sokaktaki herhangi bir vatandaş değil, Türkiye’nin idaresine talip ve iktidarın bir adım uzağındaki ana muhalefet partisi genel başkanı söylüyor.

Türkiye’mizin yönetimine talip mahut 6’lı masa (İYİ Parti hariç) sözde, terörü lanetleyen bildiri yayınlıyor. Bildirinin içinde terör örgütlerinin ismi yok!

Bununla yetinseler bir derece; aynı partilerdeki kimi milletvekilleri, terör örgütünün uzantısı olan partiyle ortak dili kullanarak, neredeyse bu aşağılık terör eylemlerini hükümetin yaptığını söyleyecekler.

Bir kısım sözde ‘baro’ların temsilcileri de bildiri yayınlıyor; hükümetin, terörü bitirmek için giriştiği harekâtları eleştiriyor ve akıllarınca bu harekâtlarla sorun daha da derinleşiyormuş ve ancak ‘barış’la bu iş halledilebilirmiş.

Bu insanlar, sözde hukukçu olmuş lakin belli ki ideolojik saplantıları akıllarını örtmüş. Zira öyle olmasaydı terörle barış kelimesini yan yana getirirler miydi? Bizden, bebeklerimizi hunharca katleden teröristlere gül atmamızı mı bekliyorlar?

Teröristlerin sergilemekte oldukları bu insanlık dışı vahşete seyirci kalıp bir de üstüne üstlük, çıkıp ‘barış’ şarkıları mı söyleyelim istiyorlar.

Ey idrak! Neredesin? Ey akıl! Hangi dipsiz kuyuda kayboldun?

Yahu! Bu alçaklar, sınırımızın öte yanından, havan topları, çok namlulu roketlerle, füzelerle ülkemizin meskûn mahallerini ateşe veriyorlar. Okullarımız bombalanıyor, hamile kadınlarımız, bebeklerimiz, 22 yaşındaki öğretmenlerimiz şehit ediliyor.

Yazının Devamını Oku

Tek sorunumuz eğitim

23 Kasım 2022
Değirmenimizi kaybetmişiz, ömrümüzce, onun gürültüsünü aradık; bulamadık, bulamayacağımızı bile bile, hâlâ aynı aymazlıkla aramaya devam ediyoruz!

Toplumların ve ülkelerin temelleri, sahip oldukları eğitim sistemleri üzerinde yükselir.

Biz Türkler, devlet ve millet hayatımızda, eğitimle ilgili çok acı tecrübeler yaşamış olmamıza ve bu yüzden nesillerimizi ve devletimizi kaybetmiş olmamıza rağmen, ibret alıp dersler çıkarmadık ve bir türlü gerekli önlemleri almadık.

Osmanlı’nın son döneminin Maarif vekillerinden Emrullah Efendi’ye atfedilen bir söz vardır: ‘Şu okullar olmasaydı maarif ne güzel idare edilirdi!’ Bu sözün bile ne manaya geldiğini bilmeden, araştırmadan gülüp geçiyor ve hatta bu durumu ecdadımızla alay konusu yapıyoruz.

Halbuki bu söylemin gerçeğini, neden söylendiğini bilsek gülmek yerine oturup ağlayacağız! Böylece, şimdiye dek ağlanacak halimize gülmüş olduğumuzu da anlamış olacağız.

Oysaki adamcağızın döneminde, Osmanlı ülkesinin muhtelif yerlerinde yabancı okulları açılmış ve bunlar vasıtasıyla Türk gençleri devşiriliyordu. Bakan, tehlikeyi görüyor lakin elinden bir şey gelmiyordu.

Zira şeklen bakanlığa bağlı bu okulların müfredat programlarını yabancılar belirliyor ve derslerin çoğu yabancı (misyoner-casus) öğretmenler tarafından veriliyordu.

Devşirdikleri bizim çocuklarımız marifetiyle içeriden, devşirenler de dışarıdan el ele vererek koca bir imparatorluğu yer ile yeksan ettiler.

Yeni devleti kurarken akıllanır gibi olduk ve eğitim sistemimizi millileştirdik. Yalnızca eğitimimizin ve savunmamızın başına

Yazının Devamını Oku

Acırsak acınacak hale düşeriz

21 Kasım 2022
Çok önemli bir gerçeğin altını da üstünü de çizerek belirtelim ki devlet ve millet hayatımızı tehdit eden en büyük tehlike FETÖ’dür ve bu tehlike, bugünden yarına atlatılabilecek bir bela değildir.

Zira bu ‘kıyamet belası’ bizim içimizdedir, evimizdedir, komşumuzdadır, sokağımızdadır, dairemizdedir, okulumuzdadır, fabrikamızdadır, emniyet teşkilatımızdadır, askeri birliklerimizdedir, üniversitemizdedir; hâsılı devlet ve millet hayatımızın her kurum ve kuruluşunda pusuya yatmış beklemektedir.

En basit hesapla, mahut şer şebekesi, en az elli yıldan beri eleman yetiştirip her yere yerleştirdiğine ve yerleşilen yerleri de kendi yörüngelerine soktuklarına göre, bunların tespit ve temizlenmesi için de kararlı bir mücadeleyle en az bir o kadar yıl gerekir.

Bakınız; 15 Temmuz aşağılık darbe girişiminin üzerinden altı yıl geçmesine rağmen, deştikçe yerin altından FETÖ’cü fışkırıyor. Malum daha dün, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında, FETÖ mensuplarının mülakatları sorunsuz şekilde geçmesi için ‘aday numarası kodlama’ yönteminin geliştirildiği belirlendi.

Buna göre; ‘Kodlama’ yöntemi ile jandarma okulları sınavını usulsüz şekilde kazanan 7 bin 4 FETÖ şüphelisi tespit edildi.

Deştikçe daha nelerin çıkacağını Allah bilir!

Zira FETÖ ile mücadelede, daha kapağı açılmayan mebzul (bol) miktarda kurum ve kuruluş mevcut; daha 7 binler, 17 binler, 117 binler var! Burada yalnızca bir örnekle yetineceğiz.

Malum bu alçaklar YÖK’ü, yığınla üniversiteyi ele geçirmişlerdi. Ayrıca kendilerine ait 15 özel üniversiteleri vardı. Bunlarda on yıllar boyu araştırma görevlisi, Dr., Doçent ve Profesörlük payeleri verildi.

O gün bugündür ne YÖK’te ve ne de üniversitelerde, gerekli inceleme, araştırma, soruşturma ve kovuşturmalar, istenilen manada yapılmış değildir.

Yazının Devamını Oku

Terörden beter

19 Kasım 2022
Fransa’da bir terör eylemi oluyor; dünya liderleri Paris’te toplanıp kol kola-omuz omuza terörü lanetliyorlar.

Dünya halkları olarak, teröre karşı birlik ve beraberlik içinde olduklarını gösteriyorlar. Bu birlik ruhu, teröre indirilmiş en büyük darbedir. Zira terörün hedefi, korku salmak, sindirmek, parçalamak, bölmek ve taleplerini zorla dayatmaktır.

Malum, Türkiye’miz terörle en uzun süre mücadele eden ülkedir. Bunca acı deneyim bile akıllarımızı başımıza getirmiyorsa sözün bittiği yerdeyiz demektir.

Şu şaşkın, şu aymaz, şu gafil ve hatta şu ihanet sarmalındaki muhalefetin haline bakar mısınız?

Kimi hükümeti terör eylemini yapmakla, kimi de bu eyleme göz yummakla suçluyor.

Ama gelin görün ki muhalefet partilerinden hiçbirisi, terör örgütü PKK’nın, PYD’nin, YPG’nın adını ağzına almıyor, alamıyor!

HDP ile varılan seçim ittifakı bunların akıllarını örtmüş. Buradan da anlaşılıyor ki bunların davası asla devlet ve millet olmayıp şahsi ihtiraslarıdır, koltuk davasıdır.

Kılıçdaroğlu’na sorarsanız, ‘Bizim Suriye’de ne işimiz var?’ dı; ‘YPG bize mi saldıracak?’ tı!

Suriye’de olmamıza rağmen, bu denli kalleşçe saldırıları gerçekleştirebiliyorlar. Ya Suriye‘de olmasaydık, orada kuracakları terör devleti marifetiyle, ülkemizi yangın yerine çevirmeyeceklerini kim iddia edebilir?

Yazının Devamını Oku

Nankörlük

16 Kasım 2022
İnsan, nimetin kıymetini bilmelidir. Kıymet bilinirse o nimet ziyadeleşir, bereketlenir, artar. Aksi halde elden çıkar ve sonu pişmanlık ve hüsran olur.

Devlet yöneticileri, halklarına yaptıkları hizmetlerle ve bıraktıkları eserlerle yâd edilirler. Nitekim ‘Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri’ diye boşuna söylememişler.

Hangi kademede olursa olsun, insanların idaresinde bulunmak çok büyük mesuliyet gerektirir. Bu durum, olumlusuyla kişinin iyiliğine olduğu kadar, olumsuzuyla da kişinin zararınadır.

Bundan dolayıdır ki Hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: ‘ Bir saat adaletle hükmetmek (yönetmek) altmış yıllık nafile ibadetten efdaldir (üstündür, erdemlidir).’

Bizim halkımız genellikle kıymet bilir. Kıymet bilmeyen, küfran-ı nimet içinde olanlar da vardır ama bunlar azınlıktadır.

Toplum olarak bizim sıkıntımız, azınlıkta olmalarına rağmen kıymet bilmeyenlerin, nankörlerin seslerinin daha gür çıkması ve yapılan hizmetlerin ya gösterilmemesi veya toptan inkâr edilmeleridir.
Halbuki yine eskilerin tabiriyle; marifet iltifata tabidir.

Yapanı takdir edelim ki o da daha iyilerini yapmak için gayrete gelsin.

Ama gelin görün ki nankör olmayı siyaset bellemişiz ve yapılan tüm hizmetleri karalamayı, görmezden gelmeyi ve inkâr etmeyi, muhalefet etmenin gereği bilmişiz.

Yazının Devamını Oku

Türkiye’nin öncü rolü

14 Kasım 2022
Türk Devletleri Teşkilatı’nın 9. Zirvesi, Özbekistan’ın Semerkant kentinde yapıldı.

Zirvede alınan kararlar arasında, KKTC’nin TDT’na gözlemci üye olarak katılması var. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan bu durumu, ‘kardeşler arasındaki hukukun gereği’ olarak ifade etti.

Alınan bu karar, KKTC’nin tanınması için atılan çok önemli bir adımdır.

Burada tarihi bir gerçekliğin altını çizmekte fayda var: Yıllar önce KKTC Cumhurbaşkanı merhum Denktaş’la yaptığım mülakatta bana aynen şunları söylemişti (O vakit, yazılmamak kaydıyla söylemişti): ‘Biz, Türkiye’mizin destek ve himayelerinde devletimizi ilan ettik.

Anavatanımız Türkiye’nin ardından, Pakistan bizi tanıyacağını açıkladı. O arada uluslararası arenada kızılca kıyametler koptu. Türkiye’ye öylesine baskılar yaptılar ki, kendisi tanımaktan vazgeçtiği gibi, Pakistan’a da tanımaması için ricada bulundu.’

Akim (sonuçsuz) kalan bu durum, o gün bugün sürüncemededir. Malum derdimizi anlatmamamızın tek sebebi, Türkiye’nin güçsüz oluşudur. Yine malum, günümüzde gücünüz oranında haklısınızdır! Uluslararası arenada, maalesef hukukun üstünlüğünden ziyade üstünlerin (güçlülerin) hukuku geçerlidir.

İşte KKTC, bugün bu noktaya, Türkiye’nin güçlülüğü sayesinde geldi.

Güçlenen Türkiye, Sayın Erdoğan liderliğinde, hakkını söke söke almanın mücadelesini veriyor. Sayın Erdoğan’ın işaret ettiği gibi, daha işin başındayız. Sarmal oluşturup dünyayı kuşatmamıza vurgu yapan Erdoğan, ‘Tanıtma da olabilir, başka formüller de geliştirebiliriz’ dedi.

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi, burada da en büyük tehlike FETÖ belasıdır. Türkiye istihbaratının tespitlerine göre, FETÖ, Orta Asya’daki Türk Devletleri’nde cirit atarken mahut devletlerin yetkilileri derin bir gaflet içinde bulunmaktadır.

Yazının Devamını Oku

Eğri otursak da doğruyu konuşalım -1-

12 Kasım 2022
Bakınız sevgili okuyucularım; aynı dünya görüşünü paylaşmayabiliriz, birimizin ak dediğine diğerlerinin kara dediği olabilir, birimizin sevdiğinden diğerleri nefret edebilir.

Bir elin parmakları bile birbirinden farklıdır; mesele, tüm ayrılıklara rağmen o parmakların birlikte açılıp kapanmasıdır. Diğer bir ifadeyle tasada ve kıvançta (milli ve manevi değer ve meselelerde) bir ve beraber olabilmektir.

Bunun dışındaki ayrı ve aykırı fikir ve düşünceler zenginlikten öte bir mana ifade etmez. Yeter ki birbirimize tahammül edebilelim, saygılı olalım ve birbirimizi dinleyip anlamaya çalışalım.

Bir kısım insanımıza, vesayet sisteminin ne olduğunu, ABD’nin 1947 yılından beri, devlet ve millet hayatımızın kılcallarına değin nasıl nüfuz ettirildiğini, FETÖ’yü, PKK’yı, ve envaiçeşit terör örgütleriyle yapılan ve yapılmakta olan mücadeleyi anlatamadık.

Bütün bunlar anlaşılmayınca ya da yanlış anlaşılınca, ilk düğmenin yanlış iliklenmesi gibi, bütün düğmeler yanlış iliklenir ve hemen her şey yanlış veya eksik anlaşılır.

2. Büyük Savaş’tan sonra egemen güçler, ABD, Sovyetler ve tırnakları sökülmüş olsa da İngiltere idi. Zira İngiltere, 1. Büyük Savaş’tan sonraki parselasyonda altın hissenin sahibi olan ülkeydi.

İkinci parselasyonda İngiltere ile ABD yer değiştirmiş; bu kez altın hissenin sahibi ABD olmuştur.

ABD, yeni düzenin (aslında düzensizliğin) egemen gücü olarak, diğer galip güçlerle dünyayı parselledi. Yaptığı, kurt taksiminden başkası değildi. Galip güçler vasi olup vesayet altına aldıkları ülkeler ise tek kelime ile kısıtlıydı. Diğer bir ifadeyle, bu ülkelerin hak ve menfaatlerinin korunup kollanması ve sorumlulukları vasi konumundaki devletlerin ellerindeydi.

1947 yılında

Yazının Devamını Oku