Gariplikler festivali

Geçtiğimiz hafta, 1. Ankara Ödüllü Türk Filmleri Festivali adı altında bir etkinlik gerçekleşti.

Türk Sineması’nın son yıllarda kazandığı ivme ve festivalin adı dikkate alınınca oldukça ilgi çekici görünüyordu. Ancak Kızılay Büyülü Fener Sineması’ndaki galada gördüklerim, bu festivali tam anlamıyla bir "Gariplikler Festivali" yapıyordu.

Organizasyonu Bora Prodüksiyon adında bir firma üstlenmiş, başlama saati 19.00 olarak belirtilmişti. Ancak belirtilen saatte salonda, sinemayla, seyirci olmanın dışında uzaktan, yakından ne tür ilgileri olduğunu anlayamadığım, görevli birkaç kişi haricinde pek kimse yoktu. Onlar da telaşla, sponsorlardan gelen reklam afişlerini buldukları boş duvarlara asmaya çalışıyordu. Bir süre sonra orkestra canlı müziğe başladı. "Bir film festivali galasına mı, yoksa tavernaya mı geldim" acaba diye düşünürken, başlama saatinin üzerinden neredeyse bir buçuk saat geçmişti. Ne organizasyon komitesi başkanı Bora Yılmaz, ne de geleceği söylenen ünlüler henüz yoktu.

Bir süre sonra, ünlü yönetmen Ülkü Erakalın’ın, sergileyeceği gösteri için sinema salonunda prova yaptığını duydum. İçeriye adımımı attığımda, gecenin sunuculuğunu üstlendiğini öğrendiğim manken Nesrin İşçi ile karşılaştım. "Ülkü Bey prova yapıyor, ama biz hiç birşey yapma şansı bulamadık. Geceyi nasıl sunacağız bilmiyorum?" diye telaşını dile getirdi. Şaşırdım.

BOŞ SALON

Uzun bir sürenin ardından, festivalin konuk sanatçıları İzzet Günay, Selda Alkor ve Ediz Hun’un gelmesiyle birlikte salona geçildi. Film festivali galalarında görmeye alışık olduğumuz, merdivenleri bile dolduran sinemaya gönül vermiş gençlerden hiçbiri yoktu. Salonun neredeyse yarısı boştu.

Programın başlamasıyla birlikte Nesrin’in yaşadığı telaşın boş olmadığı anlaşıldı. Bir firmanın sponsorluğuyla kurulan ses tesisatı tam anlamıyla çuvalladı. Mikrofonlar çalışmıyor, yenisi geliyor, o da çalışmıyordu. Nesrin İşçi ve yanındaki erkek sunucu panik içinde durumu kurtarmaya çalışıyorlardı. Zaten programın ikinci bölümünde erkek sunucu, başka bir yerde görevi olduğunu söyleyerek sahneye çıkmadı. Onun yerine, çalışmayan mikrofonu, organizasyonun sahibi Bora Yılmaz aldı. Ve bence gecenin en komik cümlesine imza attı: "İsrail Başbakanı Ankara’da olduğu için protokol katılımı az oldu." Ardından geceye katılan sanatçılara onur plaketleri verildi. Ve gala, alelacele sonlandırıldı. Çok sayıda sponsor firmanın katılımıyla gerçekleştirilen bu "Gariplikler Festivali"nin ana sponsoru ise ne yazık ki, Kültür ve Turizm Bakanlığı. Geceye katılan davetliler arasında bulunan ve sahneye çıkarak bol bol plaket dağıtan Sinema ve Telif Hakları Genel Müdürü Selahattin Ertaş’a ertesi gün telefonda, bakanlığın festivale ne kadarlık bir maddi yardım sağladığını sordum. "40 bin YTL" dedi ve ekledi, "Biz sinemanın gelişimine katkı sağlayacak projelere pozitif bakıyoruz. Ama bizim desteğimize layık değilse, bundan sonra kötü örnekleri ödüllendirmeyeceğiz. Yolda giderken zaman zaman olumsuz şeyler olabilir."

RANTA HAYIR

Türk Sineması
’nın son birkaç yılda kazandığı ivmeden, kurnazlıkla rant elde etmeye çalışan bir kesimin türemesi son derece doğal. Genel Müdür Ertaş’a galayla ilgili düşüncelerini sorduğumda ise verdiği tek cevap, "Sizin kaygılarınıza ben de katılıyorum" oluyor.

Sayın Genel Müdür’ün bu kaygılara sadece katılıyor olması yeterli değil. Türk Sineması’nın gelişimine sağlayacak projelere tabii ki destek vermeliler. Ancak verilen bu desteğin, paraların, nereye, nasıl, ne için harcandığını da iyi takip etmeliler. Sinemaya ciddi anlamda gönül vermiş çok sayıda genç sinemacı maddi olanaksızlara rağmen bir şeyler yapmaya çalışırken, festival adı altında yapılan bir etkinliğe bakanlığın milyarlarını akıtmak ve sonra da "Bir daha vermeyiz" demek, acaba ne kadar doğru?

Dilerim ben bu kaygılarımda haksızımdır ve şehrimize yakışır yeni bir sinema festivali daha kazanmışızdır.
Yazarın Tüm Yazıları