“Hayatın anlamı nedir” diye sorarsanız, Ali bu soruya “Süreyya’dır” derdi hiç tereddüt etmeden.
Ali, hayatının anlamı olan kadını, her gece olduğu gibi önce boynundan öptü, kulağından, saçlarından, dudağından... Sonra aklında kalan bir şiiri fısıldadı gözlerinin içine bakıp... “Bir dilim ekmeğin, bir iki zeytinin başınaydı doymamız Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu İki kere öpeyim desem, üçün boynu bükük Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra Sonrası... iyilik güzellik”* Hayatta en sevdiği insana sarıldı sıkıca, incitmekten korkar gibi öptü karısını, en sıcacık yere sokuldu, dokundu. Başka bir şiir daha okumak istedi, gözlerini kapattı ona dokunurken, ama Süreyya birden “dur dedi acıyla. “ Bir şey var dokunduğun yerde, acıyor “Güldü Ali. “Ne olabilir ki” “Bilmem, ne olabilir, bir kitle olabilir mi?” “ Ne kitlesi ?” “ Kitle işte, kanser gibi” “ Kanser mi, iyi de bu tam bir yıl önce de vardı... hem, ağrıyan şey kanser değildir” Kansere dair bildiği tek şey buydu Ali’nin. Hele meme kanseri, çok uzak bir şeydi, zaten böyle şeyler sadece başkalarının başına gelirdi. Birkaç şey duymuş, okumuştu belki. Bir kadınının, hastalığa dikkat çekmek için yazdığı, saçma sapan, kontrolde uzayan bir memenin nasıl sarkabileceğini mesela. Onu da içi kalkarak yarıda bırakmış ve Süreyya’ya da hiç yakıştırmamıştı hani. Belki şu “pampiş “ dedikleri kadın, meme kanseri olsaydı dikkatini çekerdi – Allah korusun tabii, Türkiye’nin halini düşünemezdik değil mi – ama öyle bir durum da olmamıştı ya da Bülent Ersoy yakalansa kabul, demek ki o kadar ciddi bir şeydi. E bu da olmamıştı. Ve bu hastalık, kendilerine o kadar uzaktı ki... O’nunda, Süreyya’nın da bilmesi gereken tek şey, her yıl bu hastalığa yakalanan %24 ün içinde olabilecekleri, ancak düzenli takip ya da elle yaptıkları kontrol ve erken teşhisle ölüm riskinin sadece %5 olduğu idi... Gecikmiş tanıyla, metastaz ( yayılma) yapmış kanser dışında Süreyya’nın ölmesi için hiçbir neden yoktu... Süreyya 16 ay sonra öldü. Sırf ve sadece, bu neden yüzünden. Ali, hayatta en sevdiği ve özlediği şeyin akşamları işten dönünce kapıyı, onu her defasında ilk kez görüyormuş gibi aynı aşkla açan karısı, kapıdan girdiği anda bir yemek kaşığının ucuyla sevdiği yemekten tattırılan küçük bir lokma, uzak bir yoldan gelmiş gibi evin içindeki sevinç çığlıklarıyla karşılanmak olduğunu düşünürken, hayatın anlamını bulmaktan daha önemli olduğunu düşündü onu muhafaza etmenin... Sadece dokunmaları yeterliydi fark etmeleri için.Çünkü; PARMAKLARININ UCUNDAYDI HAYAT... *Cemal Süreya