Paylaş
Birbirinden bağımsız gibi yaşanan gelişmeleri, haberleri birleştirince ilginç bir tablo ve çok ilginç sorular ortaya çıkıyor.
Sırasıyla aktarıyorum:
1-Türkiye’de terör örgütünün silah bırakması için, demokrasi ve barış için olağanüstü bir iyi niyet ve gayret var. Devlet Bahçeli’nin bu konuda yaptığı fedakârlığı hepimiz biliyoruz. Terörün bitmesi için yapılan çağrı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın desteği. Terör örgütü elebaşı Öcalan’ın yapması beklenen “silah bırakma” çağrısı.
Ve aynı günlerde...
Sınırımızın hemen dibinde. Yıllarca bizim varlığımıza musallat olmuş bir örgütün silah bırakıp bırakmayacağı. Yani SDG... PKK’nın devamı YPG...
Biliyorsunuz;
Suriye’deki yeni yönetiminin lideri Ahmed eş Şara’nın ülkeye istikrar getirmek için çabaları var.
2-Ve önceki gün öğreniyoruz ki Şara bir tek Suriye’nin kuzeyindeki SDG’nin silah bırakmadığını söylüyor. SDG’nin silah bırakması için bir mektup gönderdiğini açıklıyor.
Peki cevap ne?
Silah bırakmıyor. SDG neden cevabı öteliyor?
ABD’Lİ KOMUTANLAR SDG İLE
Gerçeği sorgulamak için şu haberi okumamız yetiyor:
“17 Ocak 2025 günü ABD Merkez Kuvvetler Komutanı (CENTCOM) General Michael Erik Kurilla, SDG’yi ziyaret etti.”
Sizce ne konuşulmuş olabilir?
İşte haberin satır aralarındaki cevabını CENTCOM’un resmi açıklamasında buluyoruz:
“General Kurilla, ABD askeri komutanları ve personeli ile DEAŞ karşıtı ortaklarımız olan SDG ile bir araya geldi. Bu ziyarette devam eden DEAŞ ile mücadele operasyonları ve terör örgütünün bölgede yeniden ortaya çıkmasını önleme çabaları hakkında bir değerlendirme yapıldı. Ayrıca Suriye’deki değişen durumu ele alındı.”
Burada General Kurilla’nın SDG için “ortaklarımız” ifadesini kullanması elbette gözlerden kaçmıyor. Ayrıca bu ziyarette tam bir gövde gösterisi de yapılıyor.
General Kurilla’ya Birleşik Ortak Görev Gücü Doğal Kararlılık Harekâtı Komutanı Tümgeneral Kevin Leahy ve Birleşik Özel Harekât Ortak Görev Gücü-Levant Komutanı Tuğgeneral Michael Brooks da eşlik ediyor.
Bu kadar üst düzey ABD’li komutanın SDG ile görüşmesi sizce Suriye yönetiminde nasıl bir etki yaratır? Ve CENTCOM’un Şara’nın “silah bırakmasını” istediği SDG’ye “ortaklarımız” diye hitap etmesi nasıl yorumlanır?
Bence tam bir “baskı” yaratır, SDG’ye verilen desteği açıktan işaret eder.
ABD’li komutanlar SDG’yi kolluyor. Bunu da Suriye yönetimine iletiyor.
Ve özellikle DEAŞ’lıların bulunduğu El Hol dahil bu kampların geleceğini de fiziken bir tehdit olarak Şara’nın önüne koyuyor. SDG’nin de DEAŞ’a karşı mücadele gücü olduğu mesajını veriyor.
Peki bu durumda Suriye’nin yeni yönetimi ne yapacak?
Ahmed eş Şara şimdilik temkinli. Bir çatışma ortamı yaratmıyor. SDG’nin barışçı yöntemlerle silah bırakması için çalışıyor.
Türkiye ise bu yapılanmada PKK’nın hücresel ve açık varlığını ortaya koyuyor. SDG’nin silah bırakması gerektiğini, SDG-YPG içindeki PKK dahil yabancı unsurların ayıklanmasını istiyor.
Ve dönüp başlıktaki sorumuza geliyoruz...
Bir tarafta ABD askeri bürokrasisi. Diğer tarafta Türkiye ve Suriye’nin istikrarı.
TRUMP NE YAPACAK
- Türkiye’de PKK’nın silah bırakması için yapılan çağrı ile, Suriye’de SDG’nin silah bırakması için yapılan çağrı aynı takvime oturuyor.
Sonuç olarak arkadaşlar;
Bir tarafta sınırlarının ötesindeki bir terör koridoruna izin vermeyen Türkiye’nin PKK’nın ayrışmasını istemesi. Yine bir tarafta Türkiye’nin kendi ülkesinde PKK’nın silah bırakmasını sağlamak için elinden geleni yapması.
Ve Türkiye’nin istikrar için Şara’ya açık destek vermesi.
Diğer tarafta ABD ve CENTCOM.
İşte şimdi geliyoruz en önemli soruya.
ABD Başkanı Trump ne karar verecek?
SDG’ye “Sen silahı bırak” diyecek mi demeyecek mi?
Bunun için CENTCOM’un tavrını kabul mü edecek yoksa bildiğini mi yapacak?
Tabii burada çok kritik bir soru daha var:
“ABD’li komutanların bu ziyareti Trump başkanlık koltuğuna oturmadan 3 gün önce yapması ne anlama geliyor? Bu ziyaretten Trump’ın ya da çevresinin haberi var mıydı?”
Önümüzdeki sorular budur.
Acaba diyorum;
Suriye’nin kuzeyinde yapılan silah bırakma çağrısı ve SDG’nin bu çağrıyı ötelemesi ile,
İmralı’dan beklenen “silah bırakma” çağrısının ötelenmesi arasında bağlantı olabilir mi?
En azından bu takvimsel örtüşme bir şüphe yaratmıyor mu?
İyi niyetli olmaya çalışıyorum. Bahçeli’nin yaptığı çağrının önemini biliyorum. Ama bu sorular da önümde giderek yükseliyor.
Ayrıca bildiğim bir şey var.
“Terörsüz Türkiye” sloganı en yükseklerden haykırılıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan her şehirde bu talebi ve kararlılığı tekrar ediyor.
Umarım Trump bu kararlılığı ve milli duruşu algılar.
Paylaş