Şimdi bu tespiti neden yaptığımı anlatayım... Bu pazar hikâyemiz, derenin “kırmızı aktığı” Tekirdağ’da geçiyor...
Kamara Deresi...
O bölgede daha önce yaşananları hatırlayın...
Geçen yıl yine aynı yerde simsiyah akan Çorlu Deresi için şöyle yazmıştım:
“Kirlilikten en fazla etkilenen Ergene Nehri’nin kollarından Çorlu Deresi, yine simsiyah akıyor. Dereye karışan endüstriyel ve evsel atıklar, ağır kokuya neden oluyor. Koku nedeniyle evlerinin pencerelerini dahi açamayan Sağlık Mahallesi halkı isyan etti...”
İşte o zaman Tekirdağ Çevre Müdürlüğü’nün genç ekibi Çorlu Deresi’ni kirletenlere ceza yağdırmıştı.
Havadan, karadan, suüstü, sualtı ne varsa denetleyip milyonlarca lira ceza kesmişlerdi.
Çünkü birkaç taş basamak sanki yerin altına iner gibiydi...
Biliyorsunuz 40 daha çok “efsaneler rakamı”dır...
“Kırklar Dağı” gibi...
İşte o Kırk Basamaklar’da iki yıl önce Düzce Üniversitesi ve Düzce Belediyesi bir kazı çalışması başlattı.
Ahali merak içindeydi.
“Basamaklar acaba nereye gidiyordu?”
Ve 2 yıl süren kazı sonunda anlaşıldı ki:
“Fatih Bey, kıyıları/koyları, turizm konularını, çevreyi yazıyorsunuz. Ama yaz aylarında oralarda yaşayan vatandaşın sorunları da var. Yaz aylarında nüfus 5’e, 6’ya katlanıyor. Hastanelerde yatak yetmiyor. Doktorlar da dayanamıyor.”
Biraz araştırınca ben de gördüm...
Bodrum, Marmaris, Fethiye, Kaş, Çeşme gibi turizm sezonlarını yoğun yaşayan beldelerde nüfus patlaması olduğu için acil servis, doktor ve yatak kapasitesi kilit oluyor.
Hastanelerin günlük “hasta yatış” kapasiteleri daha şimdiden dolmuş durumda.
Son dönemde yoğunlaşan Rus ve Ukraynalı ziyaretçileri de ekleyince durum gerçekten vahim bir hal alıyor.
Peki ne yapmalı?
ÖZEL UYGULAMA
ERZİNCAN’DAN
ÇOBAN Mert gün ağarırken çıkmıştı dağlara doğru. Sürü büyüktü... Ve artık “kaval devri” geçmişti.
Çoban Mert kavalı çoktan bırakmış; sürüsünü “dronla” takip ediyordu.
Mert kavalı bıraktı, sürüsünü dronla güdüyor artık...
Hangi koyun uzaklaştı?
İleride kurt var mı?
Hepsi dronun kamerasında...
“Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci Bey arıyor” dediler...
- Buyurun Sayın Bakan’ım...
- Fatih Bey, bir yazı yazdınız. Hakkâri Yüksekova’daki Nesibe Ana’nın kaybettiği ineği... Çok etkilendik. Esasında biz de elimizden geldiğince bu tür kayıpları takip edip gereğini yapıyoruz. Ama siz de takip ediyorsunuz. Ben Sayın Vali’ye talimat verdim. Elbette gidene olan gönül bağlılığı olmaz ama... Nesibe Hanım’ın kaybettiği ineği telafi edilecek...
- Harika bir müjde bu Sayın Kirişci... Allah razı olsun...
Şimdi Yüksekova Kaymakamı’nın Nesibe Hanım’a bu müjdeyi verişini düşünüyorum...
Nesibe Ana’nın ölen ineği Sarı Kız’ın başında onu öpüp koklarken çekilmiş fotoğrafını hatırlıyorum...
“Hayatımız bitti. 3 çocuğum ve ben onun sütüyle geçiniyorduk”
Gemi tekrar bağlanıyor. Yolcularda bir panik. Şaşkınlık...
Kaptan, liman yetkililerine soruyor:
“Neden durdurdunuz. Bir sıkıntı mı var?”
Cevap:
“Bize sunduğunuz harita geçerli değildir...”
Bu defa kaptan şaşkın...
“Nasıl olur? Bize Türk Devleti’nin verdiği resmi haritadır bu” diyor...
Yunan yetkili masaya bir harita koyarak şöyle diyor:
1- Kalp doktoru olan bir amatör kaptanımız ve eşi, Dilek Boğazı’ndan geçerken bir Yunan Sahil Güvenlik botu tarafından üzerlerine taciz ateşi açılıyor.
Bu olaydan hemen sonra, yakın dostu olan bir kaptan bilgiyi şöyle veriyor:
“Kaptanlarım merhaba,
S. teknesinin sahibi arkadaşımız O.K., biraz önce Dilek Boğazı’na kuzeyden yaklaşırken Yunan Sahil Güvenliği’nin suya yapmış olduğu taciz atışına maruz kaldı. Geceyi Didim’de geçirecek.”
Tabii herkes soruyor...
Nasıl olabilir bu... Niye... Neden ateş açılmış?
Durumu daha iyi anlamak için harita üzerinden bakmamız gerekiyor:
HABERİ okuyunca büyük bir şaşkınlıkla sordum:
“Kim böyle bir hırsızlık yapar?”
Dahası...
“Bu sıradan bir hırsızlık olabilir mi?”
Mutlak üstün arıdan anlayan, üniversite ile bakanlığın kovanlarda arıların genleri üzerine çalıştıklarını bilen birileri olmalı...
Edirne DHA’dan Mehmet Yirun ve Şafak Taşoyar’ın haberini okuyun, siz de karar verin:
“Namık Kemal Üniversitesi (NKÜ) Veteriner Fakültesi ile Tarım ve Orman Bakanlığı’nın arı hastalıklarına son verilmesini amaçlayan projesi kapsamındaki kovanlarına saldırdılar. Yaklaşık 4 milyon arı öldü. Prof. Dr. Mustafa Necati Muz, ‘Burada sadece hırsızlık yapılmadı. Yıllardır biriktirdiğimiz genetik ırklar, projenin verileri de çalınmış oldu. Genetik materyal olan kovanlardan ana arılar çalındı’ dedi.”
Tanıma bakar mısınız?