Geleceği kirli olmak daha mı iyi!

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Adana’da kürsüden CHP’ye doğru haykırıyordu: ‘Onların geçmişi kirli.’

Doğrudur. CHP’nin ‘yakın sayılabilecek’ geçmişi pek de temiz değil. 1989-94 arası CHP ‘pis’ bir dönem yaşadı. Belediye seçimlerinde elde ettikleri başarıdan sonra ortaya koydukları ‘başarısız ve kirli’ tablo CHP’yi çok yıprattı.

Tayyip Erdoğan’ı Refah Partisi’nin il başkanlığından Türkiye’nin tepesine taşıyan dalga da işte o dönemin eseridir.

CHP’yi ‘geçmişi kirli’ olmakla suçlayan Başbakan Erdoğan’ın kendi kafasında yanıtlaması gereken bir soru var:

‘Geçmişi kirli olmak kötüdür, ama ya geleceği kirli olmak?’ Başbakan Erdoğan yapacağı vicdan değerlendirmesinde ne sonuca ulaşacak bilmiyorum ama geleceği kirli olmak, geçmişi kirli olmaktan daha vahim bir durumdur.

Ve ne yazık ki, AKP için de tehlike çanları ‘şiddetli bir biçimde’ çalmaktadır.

2.5 yıldır iktidar koltuğunda oturan parti, ne yazık ki hızla kirlenmektedir. Başbakan’ın önünde pek çok bakan ve milletvekiline ait kimi ispatlı, kimi iddia halinde ‘dosyalar’ duruyor. İki bakan hakkında parti içinde dahi son derece ’kötü’ iddialar dillendiriliyor.

Bunların kim olduğunu Başbakan benden daha iyi biliyor.

Enerji Bakanlığı’nda ortaya çıkan skandalda partinin biri önemli, biri önemsiz iki adamı hakkında müthiş iddialar var.

Başbakan’a göre ‘geçmişi kirli’ CHP’den gelen Cemal Kaya’nın ‘kir dosyası’ hayli kabarık.

Buna kucak açmak pek temiz bir iş olmamış. Bugün hálá partide barınıyor olmasına izin vermek ise daha da vahim. Kaya’nın geçmişinde PKK ile bağlantılı olmak dahil pek çok ‘karanlık’ nokta var. CHP’nin bu adamı Meclis’e sokmuş olması bir rezalet, AKP’nin onu bağrına basmış olması ve bugün hálá basıyor olması daha büyük rezalet. Başbakan Erdoğan koltuğa oturduğu zaman Türkiye’deki en berbat durumdaki kurumlardan biri olan Gümrükler’e el atmış, son derece düzgün atamalar yapılmasını sağlamıştı. Ancak bugün o atananlardan hiçbiri kalmadı. Eski tas eski hamama dönüldü.

Başbakan bunu da mı görmüyor!

AKP büyük bir hızla geçmişin ‘yolsuzluk sonucu yok olan’ partilerine dönüşüyor.

Yok mu buna bir ‘Dur!’ diyecek.

Ben aynı yerde duruyorum siz neredesiniz

AKP içindeki dostlarımızın yakınmaları kulağıma geliyor: ‘Fatih Bey bizi severdi ama şimdilerde çok kötü bindiriyor. Ne yaptık?’ Ben kimseyi kara kaşı, kara gözü için sevmem, beğenmem.

Doğrudur, AKP’nin çok takdir ettiğim yönü vardı. Bir kısmı hálá var. Ama ben ‘doğruları’ sever, ‘doğruları’ takdir ederim. Bana sitem edenler, önce bir dönüp kendi partilerine baksınlar. Bugünkü AKP ile 1 yıl, hatta 6 ay önceki AKP acaba aynı parti mi? Gidişattan kendileri memnun mu? Yapılması gerekenler yapılıyor mu? Allah aşkına söylesinler, bir ülke ‘medya ile inatlaşarak’ yönetilir mi? Medya istiyor diye doğruyu yapmamak, medya istemiyor diye yanlışı yapmak iş mi?

Türkiye’nin umudu haline gelmiş bir partinin ‘sıradanlaşmasına’ göz yummak vatanseverlik mi? Hırsızlara göz yummak, parti içinde barınmalarına izin vermek partinin o çok iddialı adıyla bağdaşıyor mu?

Ya tutarsız dış politika hamlelerine, ikincisi düşünülmeden atılan birinci adımlara ne demeli!

Doğrudur, ben AKP’yi beğenirdim. Pek çok politikalarına destek vermekten ‘küfür yeme pahasına’ çekinmedim. Ama ortalıkta ‘destek verecek bir politika’ olması şartıyla... AKP’li milletvekilleri söylesinler, bugün acaba kendileri, kendi partilerine dünkü kadar destek verebiliyorlar mı?

En azından vicdanlarında.

Nerede o cesur Tayyip Erdoğan

BAŞBAKAN Erdoğan
diyor ki: ‘Yolsuzluk görenler bize ihbar etsinler, gereğini yapalım.’ Duyunca güldüm. ‘Cemal Kaya’ya ne yaptınız da, ihbar istiyorsunuz?’

Bu köşede ve birkaç meslektaşımın köşesinde daha yıllardır ne ihbarlar yapılıyor. Hangisinin gereği yapıldı! Üstelik de, biz bu bilgileri geceleri elimizde fener, üzerimizde siyah taytlarla birtakım gizli yerlere girerek elde etmiyoruz. Bizim yazdıklarımızın tamamı devletin elindeki belgeler, bilgiler.

Yani bizim ihbar ettiklerimizin tamamı devletin elinde bulunan, devletin yetkili kişilerinin bildiği şeyler.

Bizim yaptığımız bunları bulup halka duyurmak. Ben bazı bakanların, milletvekillerinin, bürokratların karıştırdığı haltları biliyorum da, Türkiye’nin bütün kuramlarından rapor alan Başbakan mı bilmiyor! Bilmiyorsa da en azından bizim yazdıklarımızı bir telefonla teyit edebilir, öğrenebilir. Ama bunun için önce ‘niyet’ gerekir, sonra da gereğini yapabilmek için ‘cesaret’. Üstelik de burada ciddi bir tutarsızlık var. Biz birine ‘kötü’ deyince Başbakan ‘Medya istedi diye görevden almam’ diyor. İhbar etmek bir alamda ‘Korumak ve dokunulmazlık sağlamak’ oluyor.

Ben Tayyip Erdoğan’ı ‘cesareti ve gözü karalığı’ nedeniyle çok severdim.

Ama koltuk onu da değiştirdi galiba.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Hatalı politikaların sorumluları, ortaya çıkan aleyhte sonuçtan başkalarını sorumlu tutmadığı zaman.
Yazarın Tüm Yazıları