TÜRKİYE ’de kendini milliyetçi ve ulusalcı olarak tanımlayan gruplarda son zamanda ilginç bir ‘Amerikan karşıtlığı’ oluştu.
Olabilir. Herkesin görüşüne ve karşıtlığına saygım var.
Bunlar ABD karşıtı oldukları için Cumhurbaşkanı Sezer’in Suriye gezisine gitmesine büyük destek veriyorlar.
Ve Sezer’in Suriye’ye dostluk eli uzatmasından hoşnutlar, Sezer’i kutluyorlar.
Aynı gruplar, Türkiye’de bayrağa sahip çıkma adına iki velet yüzünden ülkede gerginlik yaratıyor, Türkiye’yi ‘kabul edilemez’ bir kutuplaşmanın eşiğine getiriyorlar.
Diğer yandan da hükümete yükleniyor, PKK’nın elebaşısı Abdullah Öcalan’ın AİHM’den çıkacak karara göre yeniden yargılanma olasılığını vatana ihanetle eşdeğer tutuyorlar.
Peki sizce burada bir çelişki yok mu?
Bir yandan ABD karşıtlığı adına Suriye’yi destekleyeceksin, diğer yandan Apo’nun yeniden yargılanmasına karşı tavır alacaksın.
İyi de, o çok nefret ettiğimiz Apo PKK’yı nerede kurdu?
Amerika’da mı?
Kuruluş aşamasında militanlarını eğittiği Bekaa Suriye kontrolünde değil miydi?
Apo PKK’ya kanlı direktiflerini verirken Suriye devletinin sağladığı imkánlarla Şam’da mı yaşıyordu, yoksa Paris’te mi?
Şimdi biz ‘milliyetçi Türkler’Apo’yu Kenya’da ‘enseleyip’ MİT’e teslim eden ve 5 yıldır terörsüz yaşamamıza neden olan ABD’ye karşıyız, yıllarca Apo’yu besleyip Türkiye’de on binlerce insanın ölümüne, yüz milyarlarca dolar paranın uçup gitmesine neden olan Suriye’ye ise yandaşız.
Bunun ne olduğunu anlayan varsa bir zahmet bana da anlatsın.
Tabipler Birliği hálá mevcut mu?
TÜRK Tabipleri Birliği’ni harekete geçmeye çağıran iki yazı yazdım.
İkisi de ‘tıp etiği’ açısından önemli konular içeriyordu.
Gazetelerde ‘sahte uzmanlıklarını’ sergileyerek halkı kandırıp çıkar sağlayan doktorlar ve ilaç firmaları ile çıkar ilişkisine girerek hem vatandaşı hem de devleti zarara uğratan ‘üçkáğıtçı hekimler’ hakkında.
Her iki yazımda da ‘Türk Tabipleri Birliği bu konulara el koymalı’ dedim.
TTB Başkanı Füsun Sayek’ten ‘çıt’ çıkmadı.
Kameraların önünde bakanlarla ‘incir çekirdeğini doldurmayacak’ konularda polemiğe girerek ‘güç gösterisi’ yapmaya bayılan TTB Başkanı, nedense doğrudan kendi kurumunu ilgilendiren bu konularda sessiz. Vardır herhalde bir bildiği.
Ya da bizim bir bilmediğimiz.
Onaylamadan önce okumak lazım
SEMPATİK Maliye Bakanımız Kemal Unakıtan’ın bir zamanlar ‘yönetim kurulu üyesi’ olduğu Al Baraka’nın naylon fatura mevzularına ‘dahil olduğu’ müfettiş raporlarıyla ortaya çıktı. Öyle bazı ihracat şirketlerinin yaptığı gibi ‘taahhüt kapatmak için’ fatura bulmak gibi ‘yarı masumane’ bir işlem de değil yapılan.
Müfettişlerin iddiasına göre Al Baraka naylon fatura kesip kendine çıkar sağlamış. Yani durum vahim. İddia üç gündür ortalarda dolanıyordu ama Bakan’dan ses seda çıkmıyordu. Sonrasında bugün için konuyla ilgili basın toplantısı yapacağını açıkladı. Dün de ‘ayaküstü’ yanıtlar verdi.
Bakan Unakıtan şöyle dedi:
‘Biz yönetim kurulu üyesiydik. Her toplantıda binlerce evrak gelip giderdi ve biz onaylardık. Ne yaptıklarını bilmemiz mümkün değil.’
Bu sözler doğru olabilir. Hatta doğrudur da. Ama bir bakanın ağzından çıkmaması gereken sözler. Çünkü Sevgili Unakıtan şimdi bakan olarak çok çok daha fazla evrakı ve kararı onaylıyor. Eğer Al Baraka yönetiminde yaptığı gibi onaylıyorsa ‘yandık’ ki ne ‘yandık’.
Kendi işini kendi halleden bir başkan
FENERBAHÇE Başkanı’nın ağzından çıkan her söz beni giderek daha fazla hayrete düşürüyor. Ama ilginçtir Türk basını ya bu kişiyi ciddiye almıyor ya da korkuyor. Fenerbahçe Başkanı, çok değerli Fenerbahçelilerin bir araya geldiği 1907 Derneği’nin toplantısına katılıyor. Ve orada dernek üyelerinden biriyle ‘sert’ bir tartışma yaşıyor.
Aynı zamanda Fenerbahçe Kongre üyesi olan Barış Ertür Fenerbahçe Başkanı’yla tartışırken, ‘Sizin yüzünüzden beni polis aldı’ diyerek Fenerbahçe Başkanı’nı suçluyor. Ve Fenerbahçe Başkanı’ndan tüyler ürperten yanıt geliyor:
‘Ben işimi polise bırakmam, kendim hallederim.’
Bu olay gazete sayfalarına yansıdı. Bekledim. Bir yalanlama da gelmedi.
Ve benim geçmişte yazdığım bir yazının ne kadar doğru olduğunu anladım.
‘Ben işimi polise bırakmam, kendim hallederim.’
Ben açıkçası bu tip söylemleri duydum. Ama bunu söyleyenler bir ‘spor’ kulübünün değil, daha karanlık organizasyonların başkanıydılar.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Sevgi ve saygıyı sömürü aracı olarak kullanmadığımız zaman.