ŞURASI bir gerçek ki, biz maç kazanmayı bilmiyoruz. 16 sayı öne geçtiğin bir maçı son saniye basketiyle rakibine teslim ediyorsan, hatayı biraz da kendinde aramak gerek.
Bu maç bu noktaya gelir miydi? İşte bu soruyu saatlerce kendi kendime sordum. Aldığım yanıt, asla gelmemeliydi. Ama biz getirdik. Nasıl mı?
Farkı yeterli görüp, tempomuzu düşürdük. Uzun savunmasını unuttuk ve en önemlisi de gerektiği anlarda topu potaya gönderemedik. Tüm bunlara inanılmaz basit hatalar da eklenince, o koskoca fark eriyip gitti. Her şeye rağmen biz bu maçı kazanabilirdik. Düşünün, 34 saniye var ve 4 sayı öndeyiz. Hidayet hava topunu alıyor, Kerem pozisyonunu kaçırıyor ve basket faul yapıyor. Fark inmiş bire. Ardından iki kritik faul atışı. Kerem ikisini de kaçırıyor. Bu, belki süratle kapanan farkın getirdiği baskının eseriydi. Ama dedik ya, bu iş buraya gelir mi? Bizim için ölüm-kalım maçı olan Brezilya maçını kazanmak için çok arzulu başlamıştık maça.
AĞIR FATURA
İlk yarıda her şeyi yerli yerinde yaptık. Mirsad ve Hidayet son derece olumlu oynadılar. Diğerleri de görevlerini yapınca aradığımız tempoyu yakaladık ve farkı açtık. Ama o üçüncü periyod sendromu yok mu? Yine karşımıza çıktı ve farkı bir anda erittik. Bunlara rağmen Hidayet işi toparlayıp, arayı açtı. ‘‘Artık işi bitirdik’’ derken, o inanılmaz hatalar geldi. Tüm bunlara Brezilyalı basketbolcunun mucize 3'lüğü de eklenince, iyi savaştığımız ama sonunu getiremediğimiz maçı yitirip, tecrübesizliğimizin faturasını ağır ödedik. Şimdi işimiz artık mucizelere kaldı. Bu mucize şutla gelen yenilgi bizi perişan etti. Ama ilk kez katıldığımız Dünya Şampiyonası'nda bu kez iyi mücadele etmekle teselli bulduk. Dileriz, bundan sonraki maçlarda deneyimsizlikten kaynaklanan bu hatalar ortadan kalkar.