ŞURASI bir gerçek ki, 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası’nın mucizesi Türk takımı.
Pes etmeyen yapımızla, inatçılığımızla engelleri bir bir aşıp hedefe doğru yaklaşıyoruz. Çek maçından sonra dün de Viyana’da tarih yazan futbolcularımızı yürekten kutlamak gerek. Düşünün, uzatmanın son iki dakikası pis bir gol yiyorsunuz ama inancınızı kaybetmeyip hemen cevabını veriyorsunuz.
Hata yapan ve topu filelerinde gören Rüştü’nün o topu santranın yapılması için gösterdiği çaba bizim kararlılığımızın en açık göstergesiydi. Ne diyordu Terim maç öncesinde: "Sabırla bekleyeceksiniz. 90 dakika olmazsa 120 dakika. O da olmazsa penaltılar." Söylediklerinin hepsi çıktı.
Maç aslında birbirinden çekinen ve hata yapmaktan korkan iki ağır sıklet boksörünün sürekli birbirini tartması ve açık araması şeklinde geçti.
Hepsine helal olsun
Biz, geçmiş maçlara oranla daha iyi oynamamıza rağmen hücumda bir türlü çoğalamamanın sancılarını yaşadık. Bu da bizi bulmamız gereken rolden uzağa itti. Ama verdiğimiz mücadele ve oyunu bırakmama inancımız, sonunda Türkiye’yi zafere taşıdı.
Santrası bile yapılmayan eşitlik golümüzden sonra adamların penaltı atacak hali kalmamıştı. Ve nitekim onlar da bu moral çöküntüsünü fazlasıyla yaşadılar.
Dün inancın zaferini yaşadık. Ve mutlu sona ulaştık. Ne mutlu bizlere, ne mutlu bu zaferi yaşayıp yaşatanlara... Hepsine koskocaman bir helal olsun.
Ne diyorduk? "Biz mucizeleri severiz." Bütün turnuva boyunca yanımızda olan şans, dün de bizimle birlikteydi. Tabii ki, şans inananın ve zafer uğrunda savaşanın yanında olacaktı. O kadar da olsun. Koşturduk, inandık, savaştık, pes etmedik ve bunun da ödülünü aldık.