Paylaş
77 yaşındaydı...
Geçen yılın sessiz ölümlerinden biriydi... Ama, bu dünyadan ayrılırken arkasında çok gürültülü bir yakın geçmiş bırakmıştı...
Simone de Beauvoir’larla başlayan “birinci dalga feminizm”in, ikinci dalga sörfçülerinden biriydi...
Ve o kadın bizim erkek neslimizin dimağına çok korkutucu iki soruyu sokmuştu...
14 ve 51 No’lu bu iki soru, yarım asır boyunca erkek hafızamızda bir kâbus gibi kalacaktı.
Ama bizi asıl korkutan kadınlara söylettiği şu cümleydi:
“Doyuma ulaşmak için bir erkeğe ihtiyacımız yok...” Bugün size işte o kadını anlatmak istiyorum....
KIZIM SEN HAYATINDA BÜYÜK KADIN BESTECİ GÖRDÜN MÜ
BU kadının adı Shere Hite’dı... 1942 yılında Amerika’nın en muhafazakâr eyaletlerinden biri olan Missouri’de doğmuştu.
Aslında klasik müzik bestecisi olmak istiyordu.
Okula başvurduğunda, mülakatta ona şunu sordular:
“Sen hiç büyük bir kadın besteci gördün mü?”
Bir kadın için tarih okumak daha uygundu...
Öyle yaptı...
Ama kendisine müziğin yollarını kapatan erkek egemen akademiden intikamını fena aldı...
Önce Florida Üniversitesi... Sonra lisansüstü eğitim için Columbia Üniversitesi...
İLK DARBE BİR DAKTİLO VE MAÇO DERGİ PLAYBOY’DAN GELİYOR
COLUMBIA Üniversitesi’nde lisansüstü çalışması yaparken başına bir iş geldi.
O dönemde Olivetti daktilo makineleri için bir tanıtım filminde poz vermişti.
İlanın amacı Olivetti daktilonun kızlara nasıl bir iş imkânı sağladığını anlatmaktı...
Tabii o dönemin ifadesi ile “Daktilo bilen sekreter” olarak bir kariyer...
Playboy dergisi bu pozu ve reklamı şu altyazı ile yayınladı:
“Daktilo o kadar akıllı ki onun akıllı olması gerekmiyor...”
Amerika’daki kadın örgütleri ayağa kalktı...
Playboy’un yaptığı bu maço aptallık Shere Hite’ın hayatında da bir dönüm noktası oldu. Feminist harekete o da katıldı.
Ancak o sırada yüksek lisans yaptığı Columbia onu şu gerekçeyle okuldan atmıştı bile:
“Yaptığı işler okulumuzun ahlaki normları ile uyuşmamaktadır...”
Üzerinde çalıştığı konu şuydu:
“Kadın cinselliği...”
GÜÇLÜ ERKEK İMAJINI YIKAN 14 VE 51 NO’LU SORU NEYDİ
PEKİ neydi o iki soru?
- 14 NO’LU SORU: Kendinizi nasıl tatmin edersiniz? Ayrıntılı anlatın?
O güne kadar kimse kadınlara böyle bir soru sormamıştı. “Kendi kendini tatmin” ancak erkekler dünyasına ait bir işti.
Kadın için ise dokunulmaması gereken bir tabuydu...
- 51 NO’LU SORU: “Kadınlık organınızı güzel mi buluyorsunuz çirkin mi?”
Bu iki soru, kadın dünyasının en kapalı, en mahrem, en tabu alanını bir anda dünyanın gözünün önüne serdi...
Ve oradan erkekleri kâbusa sokacak iki sonuç çıktı...
ERKEK ÂLEMİ ‘FAKE ORGASM’ ŞOKUYLA ALTÜST OLUYOR
O iki sonuç şuydu:
- Kadınların ancak yüzde 30’u ilişki sonunda orgazm olabiliyordu.
- Kadınların yüzde 82’si kendi kendini tatmin yoluna gidiyordu.
Peki ya geriye kalan yüzde 70?
İşte o gün erkek dünyası “fake orgasm” (orgazm taklidi) kavramını öğrendi.
“Dokunduğu kadını kendinden geçiren” güçlü erkek imajı kâğıttan bir kaplan gibi yıkılmıştı...
Kadınların yüzde 80’i “Tatmin olmak için erkeğe ihtiyacı olmadığını” söylüyordu.
3 BİN KADIN BÜTÜN AYRINTILARI İLE YATAK ODASINI ONA AÇIYOR
HITE için zor bir hayat başlamıştır.
Artık çalışmalarını kendi imkânları ile sürdürmek zorundadır.
Yılda 10 bin dolarlık bir geliri vardır ve hem günlük gıdasını, hem araştırma giderini bununla yapmak zorundadır.
Maço bir erkek dergisi hayatını kaydırmıştır ama bir eğitim dergisi ona kollarını açar.
“Quaker” adlı dergide kadınlara sorulmak üzere 58 soruluk bir anket hazırlar.
14 ile 78 yaş arasında 3 bin kadın bu ankete gönüllü cevap verir.
Bazıları durumlarını 10-15 sayfalık uzun metinler halinde anlatır.
Bu anketin sonuçları 1972 yılında “Hite Raporu: Kadın Cinselliği Üzerine Ulusal Araştırma” adı altında yayınlanır.
İşte o anketin 14 ve 51 numaralı soruları ve o sorulara verilen cevaplar erkek dünyasında “tarihi bir şoka” neden olacaktır.
ÖNCE MUHAFAZAKÂR AMERİKA SONRA MAÇO PLAYBOY UYANIYOR
YIL 1972’ydi...
Önce muhafazakâr Hıristiyan Amerika ayağa kalktı...
Hite, “Aile değerlerine saldırıyordu...”
Oysa değerlere saldırı falan yoktu. Sadece erkeğin asırlar boyunca sürdürdüğü bir dekor yıkılmıştı.
Arkasından asıl saldırı geldi... Amerikan maço erkek dünyasının yıkılmaz kalesi Playboy dergisi Shere Hite’a ikinci darbeyi şu kesin yargıyla vuracaktır:
“Bu kadın bir erkek düşmanı...”
Sonra da “Hite Raporu” kelimesini “Hate Raporu” olarak değiştirdi.
Yani, kadının Hite olan soyadını, kelime oyunu yaparak “Nefret” olarak değiştirdi.
Ama ok artık yaydan çıkmıştı... Kitap Türkçe de dahil olmak üzere 20’ye yakın dile çevrildi...
Bugüne kadar 48 milyon adet satıldı.
TOTTENHAM’DAKİ SESSİZ ÖLÜMDEN YEDİ AY ÖNCE
O kitap yayınlandıktan sonra Shere Hite ülkesinde büyük saldırılara maruz kaldı.
Hem akademik çevrelerde, hem popüler yayın organlarında yerden yere vuruldu.
Ölüm tehditleri aldı.
*
Erkek dünyasının en yıkılmaz surlarına saldırmak pahalıya ödetildi ona...
Sonunda Alman vatandaşlığına geçmek zorunda kaldı. Geçtiğimiz eylül ayının 9’unda Londra’nın Tottenham bölgesindeki evinde sessizce bu dünyadan ayrıldı.
Alzheimer çok daha önceden bütün hatıralarını alıp götürmüştü.
*
Onu “Aptal daktilo kız” ve “Erkek düşmanı” ilan eden Playboy ise onun ölümünden 7 ay önce belki de bir daha hiç dönmemek üzere yayın hayatını sonlandırdığını açıklamıştı...
Yıkılmaz maço erkeğin en güçlü kalesi, 3 bin kadına sorulan iki soru ile tarumar olmuştu.
*
Shere Hite, feminizmin ikinci dalgasının kahramanlarındandı...
Ülkesinden uzakta hayata gözlerini kapattığı yıl, “MeToo” hareketi bir tsunami gibi erkek dünyasının üzerine çökmüştü...
Onu atan Columbia Üniversitesi’ne gelince...
Dün o üniversiteye gitmiş ünlülerin listelerine baktım...
Allan Ginsberg, Hunter S. Thompson gibi Beat kuşağının şair ve yazarlarını gördüm...
James Franco gibi aktörler vardı... Hatta 70’li yılların en çarpıcı kadın cinselliği kitabı “Uçuş Korkusu”nun yazarı Erica Jong vardı...
Ama Shere Hite’ın adını göremedim... Acaba erkekler dünyasında “işlediği büyük günah” hâlâ affedilmemiş miydi...
Oysa New York Times gazetesi onun ölümüne bir tam sayfa ayırmıştı. Ayrıca 20 Aralık günü 2020’nin kayıpları arasında ona ikinci bir sayfayı daha hak görecekti.
PAZAR SORUSU
EN GÜZEL SOPRANO HANGİSİ CALLAS… NETREBKO… REBEKA…
- 1970’li yılların ortasından beri, bana ne zaman “En güzel soprano kimdir” sorusu sorulsa...
Önce, “En güzel söyleyen mi demek istiyorsunuz” diye sorarım.
“Evet” denirse, “Benim için banko Maria Callas’tır” derdim...
Onun “La Wally”si hayatımın aryasıdır...
*
- “Peki kadın olarak hangisi” diye ikinci bir soru gelirse, ona cevabım da şu olurdu:
“O da Maria Callas...”
SON 10 YILDA GÖZÜM BİR BAŞKASINA TAKILDI
- Ancak bir şey itiraf edeyim.
Son 10 yılda gözüm Viyana Operası’nın divası Anna Nebretko’ya da takılmadı değil...
Bir ihanet mi?
Neyse ki bu soruya cevap vermeme vakit kalmadan Netrebko, Yusif Eyvazov’la evlendi ve çok kilo aldı..
Ama onun da hakkını vereyim.
Andrew Lloyd Webber’in “Pie Jesu”sunu en güzel söyleyen kadın o... Bir de “O Mio Babbino”su var...
BU YILIN İLK GÜNÜ BİR BAŞKASI DA ÇIKIP GELDİ
Önceki gün ise gözüm Letonyalı soprano Marina Rebeka’ya takılmaya başladı.
Verdi’nin La Traviata’sındaki şahane Violetta...
Son olarak yılın ilk günü çıkan Handel’in, Serse’sinden “Ombra Mai Fu” yorumu aklımı başımdan aldı. Fotoğraflarında bir hüzün var yıkılıyor...
Peki sonuç?
Daldan dala konan erkek bir serçe miyim? Yoksa yaşlı bir karga mı...
Kesin cevabım şu:
Hâlâ Maria Callas diyorum...
Bizde ihanet yok...
BU ADAMI BELKİ TANIMIYORSUNUZ AMA ASLINDA ÇOK İYİ BİLİYORSUNUZ
BÜYÜK bir ihtimalle Mike Fenton adını hiç duymadınız...
Benim gibi, sinema salonlarında veya ekranlarda film bitince akan jenerikleri sonuna kadar izleyen biri değilseniz, bilmeniz de pek mümkün değil... Çünkü o bir “cast director”.
Yani o filmin oyuncu kadrosunu belirleyen kişi... Dolayısıyla adı hep sonlarda yazılır...
Mike Fenton filmlere uygun oyuncu bulma konusunda bir efsaneydi...
Siz de mutlaka, onun yarattığı oyuncu kadrosu ile çekilmiş birçok filmi izlemişsinizdir.
Bazılarını sayınca kim olduğunu daha iyi çıkaracaksınız...
“China Town”, “American Graffiti”, “Guguk Kuşu”, “Baba 2”, “E.T.”, “Indiana Jones-Kayıp Hazine Peşinde”, “Blade Runner”, “Back To The Future” (Geleceğe Dönüş)...
Sinemada dönem açan bu efsane filmlerin oyuncu kadrosunu bir araya getiren Mike Fenton 85 yaşında öldü...
Büyük bir sinema insanıydı...
GALATASARAYLI FUTBOLCU UZMAN BİR HASTANEYE GÖTÜRÜLEBİLİR MİYDİ
YILBAŞI gecesinin en dokunaklı olaylarından biri Galatasaray’ın Norveçli futbolcusu Omar Elabdellaoui’nin elinde bir yılbaşı fişeğinin patlamasıydı.
Biri Down sendromlu üç çocuğunu eğlendirmek için aldığı fişek elinde patlayınca gözünden yaralandı.
*
O gece Galatasaray yöneticilerinin gösterdiği çabaların tanığıyım.
Gözü yaralı futbolcu, o telaş içinde, kulübün sponsorluk anlaşması bulunan bir hastaneye götürülmüş.
Götürüldüğü hastane de iyi bir kurum...
Ancak göz çok uzmanlık isteyen bir organ...
İstanbul’da da çok uzman göz hastaneleri var.
Göz vakalarını iyi biliyorum. En kısa zamanda müdahale çok önemli.
Ayrıca böyle bir ameliyatın uzman bir ekiple yapılması önemli.
Dolayısıyla o telaş içinde en yakın hastaneye götürme duygusunu da anlıyorum.
Ancak o akşam sokağa çıkma yasağı vardı. Dolayısıyla şehrin herhangi bir yerindeki uzman bir hastaneye hızla götürülebilirdi.
Yine de umarım o hastanede de uzman bir ekip müdahale etmiştir...
Genç ve başarılı bir futbolcu. Oynayacağı futbola engel bir iz kalmaz umarım...
Paylaş