Paylaş
Bu sezonun bana en ilgi çekici gelen bölümü, sonlarda Kraliçe Elizabeth ile Başbakan Thatcher arasındaki konuşmaydı.
*
Falkland savaşını kazanan, yaptığı radikal reformlarla İngiliz ekonomisini düze çıkarmak üzere olan Thatcher, bunlara rağmen popülaritesini kaybetmiş, artık partisi içinde zayıflamıştır.
Partisi istifa etmesini istemektedir.
*
Kraliçe de artık ayrılması gerektiğine inanmaktadır.
Onu saraya davet eder ve aralarında müthiş bir diyalog yaşanır.
Bir yanda “Demir Lady” Thatcher...
Öteki tarafta “Çelik Kraliçe...”
*
Konu “güç ve iktidar”dır...
Bence bütün sarayların ve bütün siyasetçilerin defalarca okuması gereken bir diyalog...
Evet konu, “Güçlü lider olmak” ne demektir?
O DİYALOG
GÜÇLÜ LİDER HEP GÜÇ KULLANAN LİDER MİDİR
KRALİÇE ile Thatcher arasındaki o diyalog şöyle:
- Kraliçe: “Sayın Başbakan, önünüze bir sorun geldiğinde, ilk aklınıza gelen şey güç kullanmak oluyor. Oysa gücümüzün yettiği yerlerde bunu kullanmadan önce sorgulamalıyız.”
- Thatcher: “Halk yöneticisinden bunu bekler.”
- Kraliçe: “Halk bekler de, güce sahip olmak, onu kullanmak için yeterli sebep midir?
Bu sorgulama olmadan güç bir hiçtir. Bakın ilk defa partiniz size karşı. Anketler seçime gitseniz partinizin kaybedeceğini gösteriyor. Yani halk da size kaşı. Belki de ilk kez hiçbir şey yapmamanızın vakti gelmiştir.”
- Thatcher: Sizinle benim aramda bir fark var. Sizin gücünüz hiçbir şey yapmamaktan geliyor. Benimse gücümden başka hiçbir şeyim yok.”
- Kraliçe: “Var. Haysiyetiniz var.”
- Thatcher: “Doğada haysiyet diye bir şey yoktur.”
- Kraliçe: “O zaman başka bir şey yapın. Başka tutkularınızın peşinde gitmek için bir fırsat bu...”
- Thatcher: “Evet sevdiklerim var. Eşim, çocuklarım. Ama benim tek gerçek tutkum bu iş. Canımı en çok sıkan şey, bu tutkumu elimden almaları, böyle acımasızca çalmaları. O kadar ilerleme kaydetmiş, bu işi tam bitirme noktasına gelmiştik ki, son saniyede elimden almalarını kabul edemiyorum.”
CROWN’DA LADY Dİ’NİN DİNLEDİĞİ ŞARKILAR
CROWN” dizisinin dördüncü sezonunun müzikleri, ilk üç bölümden çok farklı...
Daha çok 80’lerin müzikleri var...
Bir kenara not ettim.
- Stevie Nicks: “Edge of Seventeen”
- Duran Duran: “Girls On”
- Elton John: “Song for Guy”
- The Cure: “Boys don’t Cry”
- David Bowie: “Let’s Dance”
- The Specials: “Monkey Man”
- Queen: “Crazy Little Thing Called Love”
- Billy Joel: “Uptown Girl”
Buna karşılık Kraliçe’nin aile yakınlarına verdiği Noel yemeği davetinde Ella Fitzgerald’ın “Baby, It’s Cold Outside”ı çalıyor.
MAFYA TARTIŞMASIYLA BOZULAN MORALİMİZİ DÜZELTEN CÜMLE
DÜNÜN hiç şüphesiz en önemli haberi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu sözleriydi:
“Kendimizi başka yerlerde değil Avrupa’da görüyor, geleceğimizi Avrupa ile birlikte kurmayı tasavvur ediyoruz.”
*
Sanılanın aksine ben, AB üyesi olma konusunda Türkiye’nin bu fotoğrafın çekildiği günden daha güçlü olduğunu düşünüyorum...
*
- Ekonomimiz daha da büyüdü.
- Askeri gücümüz bölgede birçok yerde kanıtlandı.
- Bütün dünya bizim büyük ve etkili bir ülke olduğumuzu anladı.
Samimiyse ve istiyorsa Türkiye’yi 200 yıldır yürüdüğü bu yolda sonuca ulaştırabilir.
‘ERKEK FATMA’LAR PEMBE RENKTEN NEFRET Mİ EDER
LİSA Selin Davis, “Çocuk hayatındaki cinsiyetçilik” üzerine kitaplar yazan bir uzman.
“Tomboy” adlı bir kitabı var.
New York Times onunla bir mülakat yapmış.
*
Tomboy İngilizcede “Erkek gibi davranan kız çocukları” için kullanılan bir deyim.
Bu isimde bir de film var.
*
Kitabın yazarı dünyada 40’tan fazla dilde “Tomboy” kelimesinin karşılığı bulunduğunu söylüyor.
Bunun için üç örnek vermiş.
Fransızca, “Garçon Manque”, Almanca “Wildfang” deniyormuş.
*
Üçüncü örnek Türkçe ve bana göre en ilginci.
“Tomboy”un Türkçe karşılığı olarak “Erkek Fatma” deyimini vermiş.
“Erkek Fatma”ların ortak özelliklerinden biri “pembe” rengi hiç sevmemeleriymiş.
ERKEK FATMA DENİNCE AKLIMA GELEN İKİ SORU
BU kavramı görünce aklıma iki soru takıldı.
- Türkiye’de “Erkek Fatma” denince kim aklıma geliyor?
Vallahi benim aklıma, sinemadaki “Şoför Nebahat” tipi geldi.
- Bir de “Erkek Fatma”nın erkek çocuğu karşılığı nedir?
Yani “Tom girl”?
Kız gibi davranan erkek çocuğu... Bulamadım...
GÜNÜN SORUSU
HER ŞEY BU KADAR KÖTÜYKEN YILBAŞI IŞIKLARI YAKILIR MI
GEÇEN gün bir dostum, “Her şey bu kadar kötüyken ışıkları açmak içimden gelmiyor” dedi...
Türkiye’de çok yaygın, malum bir kolektif suçluluk duygusu...
Bizi hiç bitmeyen kolektif matem havasına sokan bulaşıcı bir duygu bu.
*
İşte bunları düşünürken geçen hafta Sel Yayınları’ndan çıkan harika bir kitabı okumaya başladım.
Adı “Radikal Mutluluk”*...
Yazarı Lynne Segal Londra’da yaşayan Avustralya kökenli solcu ve feminist bir öğretim üyesi.
Bu kitabı okurken, çoğumuzun içine yerleşmiş olan solcu suçluluk duygusuna karşı o kadar sağlam bir müttefik buldum ki...
Önceki geceden beri ışıklarımız yanıyor.
Bu kitabı ilgilenenlere tavsiye ederim.
Oradan birkaç cümleyi aktarayım.
..............................................
(*) Lynne Segal: “Radikal Mutluluk”, Çev: Beyza Sumer Aydaş, Sel Yayınları, Kasım 2020
ŞU ANKİ HİSSİNİZ SORULSA ‘MUTLULUK’ DER MİSİNİZ
“Pek çoğumuz gibi... Çoğunlukla dünyanın ıstıraplarıyla hemhal olmuş biriyim.”
- “Şu anki hislerimi değerlendirmem istenirse, işaretleyeceğim ilk kutucuk kesinlikle ‘Mutluyum’ olmaz.”
- “Tanıdığım tüm insanlar gibi ben de sayısız biçimde kamusal hayatın içindeyim. Bu kamusal farkındalık şahsi duyguları kolaylıkla bulandırabiliyor. Terk edilmiş hissettiğimizde, her yere sirayet etmiş adaletsizliğe çok daha şiddetli biçimde öfkeleniyoruz.”
- “(Ama) Bir feminist olarak hem ülkemde hem de dünya çapında giderek daha da aşikâr bir hal alan sefalet ve korkunun yanı sıra, diğer insanların hazlarını ve sevinçlerini de her zaman önemsedim.”
- “Yaşlandıkça hislerimizin hem kamusal hem de özel bir yanı olduğu daha da netleşiyor.”
*
Özetle...
Dünyada her şeyin kötü gitmesi, adaletsizliğin bu kadar insafsız ve yaygın hale gelmesi, istibdadın bu kadar ağırlaşması yine de mutluluğu aramamıza ve yaşamamıza mani olmamalı.
İşte o nedenle bir kere yılbaşı ışıklarımı açıyorum.
KİTAPTAN ‘RADİKAL MUTLULUK’ ÜZERİNE
Tennessee Williams: (Mutluluğu tarif etmesini isteyen gazeteciye cevabı) “Duyarsızlık sanırım...”
NOT: Ben buna “Umursamazlık hakkı” diyorum.
*
- Terry Eagleton: “Zerre kadar mutlu olmadan da yoğun bir haz duyabiliriz”, “Karanlık sebeplerle de mutlu olabiliriz”, “Düşmanımızın üzüntüsüne sevinmek gibi ahlaken rezil hazlardan zevk alabiliriz.”
DÜŞKIRIKLIĞI
SANTANA DA RAP SÖYLEMİŞ AMA BERBAT
Bu haftanın en büyük düş kırıklığı ne derseniz, Santana diyeceğim.
- Haftanın en berbat şarkısı ne derseniz?
TIVIN’ın Santana ile birlikte söylediği “Hortela” diyeceğim.
*
Son zamanlarda dinlediğim en berbat hip hop şarkı...
Santana 1960’lardan beri bıkmadan dinlediğim bir sanatçı.
Son yıllarda “In Search Of Mona Lisa” gibi harika şarkılar da yaptı.
Ama bu hip hop olmamış...
Hatta hiç olmamış.
Paylaş