İstanbul’dan neredeyse çalınarak Porto’ya ikram edilen final maçına içim buruk geldim. Ama iyi ki gelmişim. İnsanlar saha içindeki futbola susamış. Ama sokaklardaki heyecanına da susamış. Ve bilin ki sahaya dönen seyirci aynı seyirci olmayacak. Daha mı iyi olur daha mı kötü bilmiyorum ama, daha agresif bir seyirci görürsek kimse şaşırmasın.
Dün UEFA Şampiyonlar Ligi final maçı için Portekiz’in Porto şehrindeydim. Aslında İstanbul’da seyredeceğimiz bir final bizden neredeyse çalınarak Porto’ya ikram edilmişti. O nedenle biraz içim buruk geldim buraya. Ama iyi ki gelmişim... Maçın sahadaki ayrıntılarını yarın yazacağım. Bugün saha dışını yazayım.
MAÇA CHELSEA KULÜBÜ BiLETiYLE GiREBiLDiM
Portekiz’e gelişim kolay olmadı. Bilet bulmak hiç kolay değildi. Çünkü stada 16 bin 500 kişi alınacaktı. Son anda maça gitmekten vazgeçen bir Chelsea Kulübü üyesi arkadaşım sayesinde bilet bulabildim.
OTEL FiYATLARI FÜZE GiBi FIRLAMIŞ
İkincisi Portekiz’e giriş koşulları. Kimi, “karantina var” diyordu, kimi “Yok” diyordu. Ama hemen herkese göre Portekiz’e girmek için bir davet lazımdı. Onları da hallettik... Ama en zoru otel bulmaktı... Epeydir kapalı olan oteller, restoranlar sanki bir yılın parasını bir günde çıkarmak ister gibiydi. Sadece 3 metrekare otel odasının fiyatı 600 Euro’dan başlıyordu.
BEŞ UÇAK iNiNCE COViD DUVARI YIKILDI
Şaşırıp kalacaksınız...
Ama önce dün dikkatimi çeken bir gelişme ile başlayayım.
*
Dün beni en şaşırtan haber İsrail’den geldi...
Bir tarafta Altınordu... Mahalleme yakın bir başka mahallenin takımı. Küçükken okul dönüşü hep top oynadığım halk sahasının ilk sahibi. Metin Oktay olmak isteyen çocukların hayal arenası. Büyük Altınordu... 1923’te kurulmuş, Süper Lig kurulduğunda ilk 16 takımdan biri olmuş, Cumhuriyet’le yaşıt bir kulüp. İzmir’in ‘Kırmızı Şeytanlar’ı.
Öteki ise Altay... İlkokulu okuduğum Gazi İlkokulu’nun, orta ve liseyi okuduğum Namık Kemal Lisesi’nin mahallesinin takımı. Ben İzmirsporluyum ama öte yanım İzmirli.
Ve maç bitti. Altay Süper Lig’de... Kazanan İzmir... Ama asıl kazanan Süper Lig. İzmir’siz bir Süper Lig hep eksikti. Göztepe geldi... Zenginleşti. Şimdi Altay geldi. Yani Alsancak. Ege modernitesi. Ve İzmir artık tam kadro sahada...
Tebrikler Büyük Altay. Tebrikler Mustafa Denizli. Altay’dan aldığın parayı Şehit Aileleri’ne bağışladığın için de ayrıca teşekkürler, benim sevgili arkadaşım. Tebrikler Alsancak, Birinci, İkinci Kordon, Mustafa Bey Caddesi, Gül Sokak. Sana da tebrikler Büyük Altınordu. Tebrikler İzmir. Tabii ki tebrikler Mustafa Hocamın Çeşmesi, Alaçatı’sı. Tabii basketboldaki başarısı ile tebrikler Karşıyaka...
Önümüzdeki sezon her takım iki defa İzmir’e gidecek... Emin olun ki Süper Lig bu sezon çok daha renkli olacak.
Türkiye’nin çeşitli yerlerinde toplantılar yapılıyordu.
En sembolik olan ise tabii ki, yargılamaların yapıldığı Yassıada’daydı.
Olay oradan Türkiye’yi sarsan YouTube videolarına geliyordu.
İşte tam o saatlerde dünyada herkesi şaşırtan bir başka darbe yaşandı.
Bir şirket içi darbe...
Ama darbe yapılan yer öyle bir şirketti ve darbeyi yapanlar da öyle kişilerdi ki...
Dünya ekonomisinde yeni bir çağ başlıyordu.
Konu Habertürk kanalında yayınlanan İçişleri Bakanı söyleşisiydi.
İki yazar kendi üsluplarıyla programa katılan gazetecileri eleştirmiş.
Emin Çölaşan neredeyse yerden yere vurmuş.
Deniz Zeyrek ise ılımlı bir üslupla eleştirmiş.
Bense farklı bakıyorum.
Önce bir risk analizi yapayım.
Habertürk’te gazetecilerin karşısına çıkmak İçişleri Bakanı
Çok tuhaf bir gün...
Gündem çok kalabalıktı...
Siyasette izdiham vardı...
Lakin benim için çok tenhaydı... Issızdı...
*
Bir gece önce bütün Türkiye o malum televizyon tartışmasını izliyor, konuşuyordu...
Dört gazeteci soruyor, İçişleri Bakanı da konuşuyordu...
Her taraftan mesaj akıyordu cep telefonuma...
Soru da bu değil...
Soruyu New York Times yazarı Thomas L. Friedman soruyor:
“Joe Biden Nobel Barış Ödülü’nü alabilir mi?”
Ben de aynı soruyu ülkemin Cumhurbaşkanı için soruyorum...
Ama önce gelin Thomas Friedman’ın yaklaşımına bir bakalım.
Friedman dün yayınlanan yazısına Sovyet devriminin önde gelen liderlerinden Leon Troçki’nin şu sözü ile başlıyor:
“Siz savaşla ilgilenmeyebilirsiniz... Ama savaş sizinle ilgilidir...”
Hikâye 5 Ocak 2021 günü başladı...
O gün limana gelen bir gemi taşıdığı konteynerleri boşaltmak üzere vinçlere yüklerken, birtakım resmi kişiler gelip yükün indirilmesini durdurdular.
Gelen kişiler Amerikan “Homeland Security”, yani “iç güvenlik” biriminin elemanlarıydı.
KONTEYNERDE NE VARDI SİLAH MI KOKAİN Mİ