Birden fark ettim ki, Turhan Selçuk’un Abdülcanbaz çizgi romanı 60’larını doldurmuş, 70’inden gün alıyor.
Benim “tavariş” neslim, yani 68 kuşağı solcularının, gizliden gizliye en sevdiği karakter düzgün bir adam olan Abdülcanbaz değil, Gözlüklü Sami’ydi...
O günlerde “müesses nizamın” temsilcisi olan herkesi “Gözlüklü Sami” olarak görürdük.
“Tavariş” (Rusçada yoldaş) de diyebilirdim.
Çünkü bazılarının kafası, 1960 model solculukta takılı kalmış vaziyette.
*
Değerli yoldaşlarım...
- BİR: On altı bakanlığın McKinsey’e denetlendirilmesi kesinlikle Osmanlı’nın Düyun-u Umumiye’si gibi bir şey değildir.
Çok iyi bir şeydir.
*
-
Hani şu Amerika ve Karayipler’de görülen ve bütün dünyanın izlediği kasırgalardan...
Söylendiği kadarı ile Akdeniz ve Ege’de bugüne kadar böylesi hiç görülmemiş...
Hepimizin malı yani...
Ama ne görüyoruz...
Hoop Yunanlar hemen olaya el koymuş ve bu kasırgaya “Zorba” adını vermişler...
Egeli bir Türk olarak itirazım var...
Arkadaş niye “Keşanlı Ali” değil de “Zorba”...
Çünkü Ahmet Davutoğlu ve destekçilerinin yıllarca “monşer” diye aşağıladığı Türk Dışişleri Bakanlığı’nın kahraman bir büyükelçisinin hikâyesini yazıyor.
İkimizin de tanıdığı ve geçen gün kaybettiğimiz Kaya Toperi’nin hikâyesi...
*
Sedat Ergin dün konuyu benimle paylaştı.
Tabii o kendi diplomatik üslubuna uygun bir başlık atmış.
“Sedat bu yazının başlığı ‘Beyler monşer dediğiniz o insan elde silah vatanını böyle savunmuştu’ olmalı” dedim.
*
Sedat
Bir Suriye saldırısının yol açacağı felaket önlendi.
*
Ama şunu iyi bilelim.
Türkiye açısından asıl sorun şimdi başlıyor.
Nedir bu sorun, alt alta ve en net şekilde listeleyelim.
*
- BİR: İdlib ve çevresinde 60 binden fazla silahlı militan var.
*
O yüzden buraya “İnsanlığın sıfır noktası” deniyor...
*
Şöyle düşünün...
Yeryüzünde 4 milyar yıldan beri canlılar yaşıyor.
Bunun yüzde 99.99’unda bildiğimiz insan yok.
Geriye kalanının yüzde 99’undaki insanı da henüz tam olarak bilemiyoruz.
Geriye kalıyor insanlık tarihinin yüzde 1’i...
İşte o tarih burada başlıyor.
Genç biri tarafından işletiliyor. Kızlı-erkekli çalışanları çok sempatik çocuklar.
Elimde yabanmersini şerbeti ile sokaktaki masaya oturuyorum.
Bulunduğum sokak Alaçatı’nın neredeyse birebir benzeri.
Genç enerjisi de öyle...
O an yaşadığım duygu bana diyor ki...
Terör tamamen silindiği gün, yani çok yakın bir süre sonra bu sokaklar genç ve modern insanlarla dolup taşacak.
Ama buraya batıdan giden herkesin söylediği şeyi ben de tekrarlayacağım.
1-) “ARTUK Bey” restoranının terasından eski Mardin’i seyrediyoruz.
Mezopotamya’da harika bir sonbahar sabahı başlamış...
İnsana ait en büyük hikâyelerin doğduğu bölgede, bölgenin en büyük devletinin yeni Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy’la bir gün önce Diyarbakır’dan karayolu ile Mardin’e gelmişiz...
Yolda bu bölgede görev almış askerimizle, komutanlarımızla, Özel Kuvvetler mensuplarıyla güzel sohbetler yapmışız.
Hayat canlanmaya başlamış.
Ve Mardin’de güzel bir Mezopotamya sabahında bakanla kahvaltıda sohbet ediyoruz.