Paylaş
Almanya’nın Bavyera eyaletinde çok az insanın tanıdığı bir siyasetçiydi...
“Arılarımız ölüyor, bir şeyler yapmalıyız” diye başladı yürüyüşüne...
*
Amacı, tarımsal alanlarda daha az kimyasal gübre kullanılmasını sağlayarak arıları kurtarmaktı.
*
Sosyal demokratı, Hıristiyan demokratı önce burun kıvırdı...
“Git işine kardeşim” dedi...
Oysa onun işi buydu ve o işine gitti.
*
Bu olayı referanduma götürmek için 900 bin imza gerekiyordu, o 1 milyon imza topladı.
Sonunda Bavyera eyaleti başbakanı arıları görüşmek üzere bütün partileri masanın etrafına çağırmak zorunda kaldı.
Bu kadının adı Katharina Schulze...
33 yaşında ve Yeşiller’in Bavyera başbakan adayı...
Yeşiller bu seçimde oylarını yüzde 8.9 arttırdı.
Parti, yüzde 22 oyla Almanya’nın birinci partisi haline geldi.
Arkasında arılar için savaşa giren bu kadın da vardı.
*
Çok farklı bir Yeşil o...
Mesela polislere düşman değil...
“İçişleri bakanı olursam adalet ve düzeni sağlamak için çalışacağım” diyor...
Tabii ki mütevazı...
Kibir sıfır...
*
Instagram’da sadece 17 bin takipçisi var ama bütün fotoğrafları sempatik mi sempatik.
Hepsinde gülüyor...
Bir de kedi fotoğrafları koyuyor.
*
Çünkü ne diyordu Einstein:
“Arılar ölürse arkasından insanlar da ölür...”
*
Şimdi artık o cümleyi tersinden okuma zamanı geldi:
Arılar yaşıyorsa eğer insan denilen varlık da yücelerek yaşamaya devam edecek demektir...
*
Bir ülkede seçim sandıkları, millet iradesinin balarısı kovanına dönüşebilirse...
Seçime giren bütün adaylar bu yeni dünyanın beklentilerine kulak vermek zorunda hissedebilirse eğer...
*
Bilin ki o ülkede umut olacaktır...
Hepimiz bilelim ki...
İnsan bekasının, devlet bekasından daha önemli olacağı bir çağ geliyor...
Yeni bir çağ...
ARI HARİTASINI SEVR HARİTASI ZANNEDEN BIYIKLILARA BİR MESAJ
BAVYERA’da Katharina Schulze, İstanbul’da Canan Kaftancıoğlu...
Bir kere daha görüyor ve hissediyorum ki...
Dünyada gülen kadın siyasetçiler dönemi açılıyor.
*
Hâlâ bıyıktan medet uman bütün siyasetçilere demek isterim ki...
Arkadaş, ayağınızı denk alın... Kendinize çekidüzen verin... Sandıklara gülen balarıları doluşuyor...
*
Ve şunu hiç unutmayın ki... Türkiye, arı kolonileri ve çeşitleri bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden biri...
*
Arı kolonileri haritasını, Türkiye’nin bölünme haritası zannedip yazdıkları iddianamelere koyan ve insanları içeri attıran savcılar da bir gün anlayacaklar ki o haritalar bizi bölen değil, birleştiren “tabiat misak-ı millileri”dir...
SANDIKLA GELEN HIRİSTİYAN KELİMESİ SANDIKLA GİDİYOR
Almanya’da son seçimde merkezin iki partisi geriledi.
Birinin adında “Sosyal demokrat” ötekinin adında “Hıristiyan demokrat” yazıyor.
Avrupa’da sandık “Hıristiyan” ve “sol” kelimesinden çok “demokrat” kelimesine itibar ediyor...
Sandıkla gelen “Hıristiyan” kelimesi, sandıkla gidiyor.
‘ÜLKEMDE MÜLTECİYİM’ HABERİNİN REKLAM ARASI
Dün OdaTV’de sokaklardan çöp toplayan bir vatandaşın “Ülkemde mülteci durumuna düştüm. AK Parti’ye oy vermeyeceğim” dediğini anlattığı videoyu seyrederken, araya bir reklam spotu girdi.
AK Parti tarafından hazırlanmış reklam spotu şu sorun
“İstanbul seçimlerinde 3 oy pusulası geçerli sayılırken, neden sadece belediye başkanı seçimi iptal edildi?”
*
Verilen reklam spotunu dikkatle izledim.
BİR: Çok basit bir dille
yazılmış.
İKİ: Argümanlar iyi savunulmuş.
ÜÇ: Bu reklamı OdaTV gibi muhalif bir haber sitesine vermek de bence çok doğru bir karar.
*
Yani 31 Mart öncesinden beri gördüğüm en başarılı AK Parti reklam spotu olmuş diyebilirim.
KUZU YEMEYEN VEDAT MİLOR’U ÇOK SEVİYORUM
VEDAT Milor pazar günü Cengiz Semercioğlu’na çok önemli bir açıklama yaptı.
“Artık kuzu yemeyeceğim” diyor.
Yirmi günlük kuzu yediğini yazdığı yazıya çok eleştiri almış...
*
Ben epey zamandır yemiyorum ve yıllardır şunu yazıyorum.
Önümüzdeki 15-20 yıl içinde kuzu eti mönülerden kalkacak.
Çünkü hayvan hakları savunucuları öylesine güçlü şekilde geliyor ki...
*
Vedat Milor zaman zaman aynı fikirde olmadığım, ama gastronomi kültürü uzmanlığına hep saygı duyduğum bir yazar.
Son zamanlardaki mülakatlarını dikkatle izliyorum.
Hayatında yeni ve bana çok iyi gelen bir dönemi yaşıyor.
Bu ruh hali verdiği fotoğraflara da yansıyor.
Eskisinden çok daha güzel bir erkek var karşımızda...
*
Umarım bu yeni döneminde Türk şaraplarına daha sevgiyle yaklaşan bir tarza da gelir.
‘MARE NOSTRUM’ FAŞİZME DAHA YATKIN BİR DENİZ Mİ
AMA dünkü seçimlerin benim gözümde bir de “en kötü haberi” var...
Irkçı ve faşist partiler en büyük gelişmeyi, bizim gibi iki Akdeniz ülkesi olan İtalya ve Fransa’da gösterdi.
Romalılar Akdeniz için Latince bir deyim olan “Mare Nostrum” derlerdi...
Yani “Bizim denizimiz” demekti...
Akdeniz’de kıyısı bulunan 23 ülke var. Kıyısı en uzun ülkelerden biri de Türkiye.
Ama bakıyorum, bizim Akdeniz kuşağımızda bir Le Pen karakteri çıkmıyor.
Bundan da şu sonucu çıkarıyorum. Belki de bizim gerçek “Mare Nostrumumuz” Ege Denizi...
Yani Sezen Aksu’nun bize şarkılarını söylediği en güzel denizimiz...
BİR ‘AMERİKAN PASTACISI’ PAVAROTTİ FİLMİ YAPARSA
Benim gibi bir gece yarısı NBA’cisi için Michael Jordan’ın serbest atış çizgisinden havalanıp potaya slam dunk yapması, nefes kesen, inanılmaz bir insanüstü fiziki performanstı...
Ünlü Amerikalı film yönetmeni Ron Howard “Benim için de öyleydi” diyor ve devam ediyor:
“Ama benim için, bir insan olarak, Luciano Pavarotti’nin o notalara çıkabilmesi de inanılmaz ve nefes kesici bir şeydi...”
Pazar günü New York Times’ta okudum.
Amerika’da en klasik aile filmlerini yaptığı için “Amerikan pastası” olarak nitelenen Ron Howard şimdi Pavarotti’nin hayatını film yapıyormuş.
Daha önce çok güzel bir Beatles belgeseli yapmıştı...
Bu filmi de çok merak ediyorum...
BİR ŞAT VOTKA TAVSİYESİ
ÜNLÜ aktör Yul Brynner, Ron Howard’a eski bir Rus tavsiyesini şöyle anlatmış:
“Eğer bir votka şatı attıktan sonra bardağını yemek istersen, o bardağın temiz ve özellikle de buzdan yapılmış olması daha iyidir.”
TANIDIĞIM, BİR RAKAMA EN TAKIK TÜRK KİMDİR
New York Times’a göre Pavarotti’nin iki batıl inancı varmış.
Çevresinde “mor” renk kesinlikle yasakmış.
Bir de “17” rakamına takıkmış.
Öylesine ki her ayın 17’si günü yataktan hiç çıkmazmış.
Bugüne kadar bir rakama bu kadar takık tek insan tanıdım.
Mudo mağazalarının kurucusu Mustafa Taviloğlu...
O da “4” rakamına takıktır.
Mesela tabakta 4 zeytin getirirseniz ya birini atar ya bir tane daha ekler.
Bir masada 4 kişiysek ya birimizi atar, ki çoğu kez bunu gönüllü olarak ben yaparım ya da yan masadan birini davet eder.
Paylaş