İlhan Berk, varmış ömrünün nihayetine. Bodrum’da, 90 yaşında. Bir an düşündüm: Ne anlama gelir bu?
Yani bir şair ölmüş de, adını andık. Başka ne olacaktı ki!
Şiirin konuşulduğu yıllar, toplumsal yaşantımızın köklü değişikliklere uğrayışıyla çoktan unutuldu. Yaşamak denen güzel gerçeğe bakış değişti, değerler değişti, beğeniler değişti. Cumhuriyet’le birlikte atak üstüne atak yapan Türk Edebiyatı, anıt yapıtlar bırakan yazarları, şairleriyle 1950 sonrası çağdaşlığın son çıkışını da yaptı ve 1960’ı aşan yıllar geride kaldıkça toplumsal, siyasal çalkantılar arasında şair, şiirini bulamaz oldu.
İlhan Berk, "Üç kez seni seviyorum diye uyandım" diye başlayan şiirinde sevdiğine "Cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün" der.
Sıralayalım
Bir çırpıda kabaca sıralayıverelim: Yahya Kemal, Nazım Hikmet, Necip Fazıl, Faruk Nafiz Dağlarca, Cahit Sıtkı, Orhan Veli, Oktay Rifat, Melih Cevdet, Sabahattin Kudret, Behçet Necatigil, Attila İlhan ve daha niceleri. Ve şiirin gelip durduğu noktada Edip Cansever, Cemal Süreya, Ece Ayhan.
Günümüze bakalım ve soralım: Var mı şimdi bu şairler kuşağının bir karşılaması?
İlhan Berk, cumhuriyetle yaratılmış çağdaş inançlı, doğruluklar ve güzelliklere vurgun, Türk diline tutkun bir kuşağın 90 yaşında da dipdiri kalmış son neferi gibiydi.
Ankara’dan tanırım
Ben onu Ankara yıllarımdan tanırdım. Benim doğduğum yıl, 1935’te, o ilk şiirini yayınlamış. 1950 sonrasının kaynaşan sanat sevdalısı Ankara gençleri o yıllarda Nurullah Ataç’ı da görür bilirdi, Cahit Külebi’yi de, Mehmet Kemal’i de, Nezihe Meriç’i de, Turgut Uyar’ı da. Dahası Gülten Akın’la, Cemal Süreya, Sezai Karakoç’la yanyana yaşardı neredeyse. Yine o yıllar gençlerin birbirine saldırmadığı, edebiyat matinelerinde buluştuğu, tiyatrolara konserlere koşuşturduğu yıllardı.
Bana İlhan Berk, sanatı sevmekle mutlu olduğumuz günleri anımsatır.
Ya bugünün gençleri? Uzansalar bir dal bulacaklar mı acaba, yıllar sonra anımsadıklarında kurumuş da olsa, bir yaprağı avuçlarında sımsıcak!
İlhan Berk ölmüş, diyemem. Ölümün hükmü geçmez ki, şaire.