Birer birer gidiyorlar işte. Fazıl Hüsnü Dağlarca da ölmüş.
Cumhuriyet sonrası hece bağımlılığından kurtuluşla gelişen çağ-daş Türk şiirini yaratmış olanlar içinde soluğunu bugüne değin sürdürmüş son temsilciydi Dağlarca.
94 yaşındaydı, ardında bıraktığı nice şiirlerle gidişi de dağlarca olmuş.
Şiirleriyle yaşayacak olsalar da, şairler de ölür. Anımsayıverelim çağdaş Türk Edebiyatı’nda ölümlerinden önce de anıtlaşmış Dağlarca çağdaşlarını.
Cahit Sıtkı Tarancı 1910 doğumlu. 46 yıllık bir ömür. Orhan Veli Kanık, Dağlarca gibi 1914 doğumlu; 36 yaşında ölmüş. Oktay Rifat Horozcu, 1914; 74 yaşındaydı öldüğünde. Melih Cevdet Anday, 1915; 87 yıl... Behçet Necatigil, 1916; 63 yıl... Cahit Külebi, 1917; 80 yıl... İlhan Berk, 1918; 90 yıl süren bir yaşam.
Çağdaş olmak
Uzunlu kısalı, birbirini tutmayan ömürleri içinde birbirinden farklı biçimler içinde söyleseler de Türk Şiiri’ne çağdaş soluk getiren bir kuşaktı Cumhuriyet değerlerine inanmış şairlerimiz. Sonraki kuşak şairler yaşananları, duyguları, düşünceyi yeni deyişlerle yakalamış olsalar da, Dağlarca kuşağının açtığı çağdaş olma değerlerinden hiç ödün vermediler.
94 yıl... Dağlarca, ömrüyle de dorukta kalmış oldu.
Şiir, ne yazık, kendi dilinde yaşar; yabancı dillerde güzellikleri, derinlikleri erir gider. Ne ressamın ya da bestecinin sınır tanımaz hükümranlığı vardır, ne de romancının alabildiğine geniş söz dağarcığından yayılan kavranabilirliği. Sıkışır kalır şiir, kendi yoğunlaşmış sözcüklerinde. Öyleyse aktaramıyacağız Dağlarca’nın nice şair olduğunu yabancı ellere, ne denli çabalasak da.
O bizim şairimiz
Ne tasa! O bizim şairimizdir.
Toplumculuğunun temelini insanda, insanı da yurduna adanmış özgürlüğünde arayan, Türkçeyi bayrak edinmiş, Cumhuriyet değerlerini şiirleştirmiş, şiirleriyle de bağımsız.
Dağlarca’yı bir sözüyle uğurlayalım:
"Sanat eseri hem bir saat gibi içinde bulunduğumuz zamanı, hem de bir pusula gibi gidilmesi gereken yönü işaret etmelidir."