Türkiye ekonomisinde jeopolitik riskler

TÜRKİYE ekonomisi, döviz ihtiyacının karşılanması oranında büyüyecek. Aynı denge Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın “döverim” dediği dolar kurunu da belirleyecek. Eğer Başbakan Erdoğan’ı ikna ederse, işte o zaman büyümeyi düşürebilir.

Döviz dengesinin oluşumunda, küresel ekonomi ve likidite gelişmelerinin yanında içerideki makro dengelerimiz de belirleyici olacak. Ancak bence bir o kadar önemli unsur da bölgedeki jeostratejik gelişmeler olacak. Yani Türkiye ekonomisinde ciddi jeopolitik risklerden söz edilen bir döneme giriyoruz.

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın küresel likidite olumlu olduğu takdirde “mutlak gelecek” diye baktığı sermayenin Türkiye’ye gelişinde bu risk çok önemli bir engel olabilir. Diyelim ki; ABD’deki mevcut likidite bolluğu devam edecek ve üstüne AB krizi biran önce çözümlenip çıkacak likidite de AB ülke ve bankalarına akmayacak. O zaman gelişmekte olan ülkelere fon akışı yeniden başlayabilir. Türkiye’nin en azından diğer gelişmekte olan ülkeler kadar fon çekmesinin önünde ciddi engeller olduğunu söylemeye çalışıyoruz.

Türkiye “ortak kabine toplantıları” yapacak kadar yakın olduğu komşusu Suriye’deki olaylar karşısında, herhalde Libya’daki hatayı tekrarlamamak kaygısıyla, çok acil ve sert tepki verdi. Şimdi Suriye’ye karşı tek başına kalmış gözüküyor ve Libya’da yaptığı gibi, bu kez ters yönde, çark etmeye çalışıyor.

Suriye’de ne olursa olsun, Türkiye’nin en önemli jeostratejik sıkıntısı ise İran konusunda oluşmaya başladı. Türkiye’nin ABD yetkililerine “Suriye’de gerekeni yaptık, İran konusunda tepki vermekte bizi muaf tutun” demeye başladı. Hatta Dışişleri Bakanımız İran’a ziyaretler yapıp, hâlâ ortayı bulmaya çalışıyor. Çünkü biliyor ki; İran ile çatışma başlarsa, Türkiye Batı yanında durmaya zorlanacak.

Son İran ziyaretine ilişkin olarak, Ankara diploması koridorlarında “Davutoğlu’nun refüze edildiği” yolunda ciddi spekülasyonlar dolaşıyor, İranlı yetkililerin kameralara yaptıkları zafer işaretleri kanıt olarak gösteriliyor.

TÜRKİYE’YE FON GİRİŞİ

Özetle; Türkiye’nin ya da Davutoğlu’nun, İsrail ve ABD odaklı İran’a Batı baskısı kararı verildiyse, bunu değiştirmesi mümkün değil. Bunun da ötesinde Malatya’daki radarlar gibi, eninde sonunda Batı’nın yanında yer alması kaçınılmaz olacak.

Günlerdir “Hürmüz Boğazı” üzerine dışarıda alevlenen tartışmaların henüz bize yansımadığını görüyoruz. Ancak içeride ne kadar tartışılmasa da, bizim bu gerçekle yüzyüze geleceğimiz gerçeğini de değiştirmiyor.

İran’la büyük ihtimalle “Hürmüz boğazı’nın kapatılması” bahane edilerek çıkabilecek çatışma, Türkiye ve ekonomi üzerinde çok yönlü olumsuz baskı oluşturabilir.

Her şeyden önce dünya petrol trafiğinin yüzde 30-35’inin geçtiği Hürmüz Boğazı deniz trafiğine kapandığı takdirde, dünya petrol fiyatlarının yüzde 30 civarında artması bekleniyor. Bu durum bırakın Türkiye’nin faturasını, AB, Çin ve Hindistan, Güney kore gibi ülkelerin büyümesini ciddi biçimde etkileyecek, Bu durum da Türkiye’nin ihracatını, dolayısıyla üretimini ciddi biçimde sekteye uğratacak. Bu fiyat artışının aynı zamanda Türkiye’nin petrol faturasına, ödemeler dengesine ciddi sekte vuracağı, iç talebi ve fiyatları baltalayacağı kesin.

Bu sadece “dünyadaki herhangi bir ülke” olarak göreceğimiz zarar. Türkiye’yi İran çatışması halinde olumsuz ayrıştıracak asıl faktör ise, çok ciddi ilişki içinde olduğumuz bir komşu ülke olması. Yani yanıbaşımızda bir çatışma, Türkiye’ye fon girişini kesinlikle olumsuz etkileyecektir.

Hem enflasyonu, hem cari açığı olumsuz etkilenen bir Türkiye’ye, stratejik risk nedeniyle fon girişi de durursa, o zaman ne olacak? Bunlar konuşulmaya başladı.
Keşke Başçı’nın umduğu gibi işler bu kadar yolunda gitse de, biz yanılmış olsak.
Yazarın Tüm Yazıları