ARALIK ayında piyasada yaşanan olumlu gelişmelerin, yılbaşından itibaren tersine dönmesi bekleniyor. Piyasalar özellikle 2009’un ilk çeyreği konusunda oldukça karamsar görünüyor.
Yani Başbakanımızın yaklaşık bir ay önce söylediği, "Krizin dibini gördük, çıkış başladı" sözü de, küresel kriz ve bize etkileri konusunda diğer söyledikleri gibi, doğru çıkmayacak...
Yeni yılın ilk çeyreğinde yeni bir dalganın geleceğini, bu dalganın eskisinden bile güçlü olabileceğini söyleyen biz değiliz. Bunu söyleyen yurtdışındaki küresel kriz konusundaki uzmanlar ve buna bağlı olarak içeride yorum yapan analistler.
Başbakanımız belki de bu gelişmeler üzerine, içeride kriz için konuşanları değil de, artık yurt dışında bu tür yorumlar yapanları da fırçalama yolunu seçer, kimbilir... Bu kapsamda tabii ki ABD’nin yeni başkanına, IMF Başkanı’na da "moral bozmayın" diye kızması gerekecek...
Yurtdışında gelen veriler, eskilerine kıyasla daha kötü ve krizin dibini gördüğümüz yolunda herhangi bir ipucu alınmış değil. Verilerin olumsuz gelmeye devam etmesi halinde yeni yılın ilk çeyreğinde çok büyük dalgalar yaşanması kaçınılmaz görünüyor.
Dışarıda yaşanan bu olumsuzlukların bizi de vurması kaçınılmaz. Küresel risk iştahında bu nedenle daha da kötüye gidiş görülebilir ve bu eğilim Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkeler grubunda ciddi kaynak sıkıntıları yaratabilir.
Bunun doğal sonucu olarak da yeni yılın ilk çeyreğinde kurlarda yeniden bir artış trendi yaşanması sürpriz olmamalı.
Tabii ki, bununla birlikte faizlerde de son dönemdeki olumlu seyir artık izlenemeyecektir.
Faizler için iç talepteki gelişmeler, enflasyon beklentileri elbette kritik önem taşıyor ama şahsen, kurların enflasyona şimdiye kadar hemen hemen hiç etki etmediği, ancak kurlardaki artışın sürmesi halinde bunun artık kaçınılmaz olacağını düşünüyorum.
Yani kurlardaki yeni bir artış enflasyon eğilimini yükseltecek, bu da bundan sonrasında yeni faiz indirimlerini güçleştirecektir.
Bankacılar da küresel krizin yeni yılın ilk çeyreğinde yeni bir boyut kazanmasını bekledikleri için, faizler konusunda bundan sonrası için iyimser olamıyorlar...
Yolsuzlukla mücadeleden vazgeçildi
KAMU İhale Kurumu (KİK) Başkanı Hasan Gül’ün, Kamu İhale Yasası’nda yapılan son değişiklikler hakkında "Yolsuzluk kapıma bile gelse bakmayacağım" yorumunu yaptığını, dünkü gazetelerde okumuşsunuzdur. Gül, ellerindeki yetkilerle yolsuzlukları ortaya çıkarmanın Kurumun misyonu olamayacağını belirtmiş, bunun üzerine gazetecilerin "Son yasayla yolsuzluk kapınıza bile gelse bakmayacak mısınız" sorusuna "Hayır bakmayacağım" yanıtını vermiş. Gazeteciler bu durumun yolsuzlukları artırıp artırmayacağını sorunca da, Gül, "Yolsuzluklar artmaz. Yolsuzluğun olmasını engelleyici sistem kurmak idealdir. Yolsuzluğu önlemenin yolu şeffaflıktır" demiş.
Kamu alımlarının yolsuzluğa en açık alan olduğunu kabul eden Gül, buna karşın yolsuzlukla mücadelenin KİK’in görevi olmadığını, kurumun ana görevinin uzlaşmazlıklar durumunda arabuluculuk yapmak olduğu görüşünü savunmuş.
Bence KİK Başkanı Gül’ün bu itirafı, aynı zamanda hükümetin yolsuzlukla mücadele gibi bir niyeti bulunmadığını gösteriyor. Sadece yolsuzlukla mücadeleden vazgeçilmesi değil, son yasa aynı zamanda Avrupa Birliği (AB) hedefinden vazgeçildiği anlamına da geliyor. Çünkü AB organlarının ciddi uyarılarına, AB Genel Sekreterliğ’inin "yapmayın" demesine rağmen, AB normlarına tümüyle ters bir yasa çıkarıldı. İşin tuhafı bu yasayı, şu anda devlet içinde, "Tek AB yanlısı" gibi kalan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de, hiç bekletmeden onayladı...
Bu yasa en büyük yolsuzlukların olduğu kamu ihalelerine çekidüzen vermek, şeffaflığı getirip yolsuzlukları önlemek için çıkarılmıştı. İhaleler siyasi etkiden uzaklaştırılacaktı. AKP iktidarı geldiğinden buyana sürekli olarak bu yasayı geri götüren uygulamalar yaptı. Karar sizin...