Piyasa ekonomisi ve hukuk sistemi

GEÇENLERDE, mevcut hukuk bürokrasisinde önemli bir yetkili ile sohbet ederken, ekonomiden yola çıkarak, mevcut yargı kararlarına ilişkin olarak yaptığım bazı yorumlara katıldığını söylemişti.

Gözlemim şuydu; 1980’lerden başlayarak Türkiye’nin dışa açılma süreciyle birlikte, ekonomide bireyi öne alan, devletçiliği bırakacak bir ekonomik sisteme adım attık. Geçen bunca yıldan sonra, hâlâ büyük eksikliklerine rağmen, bireyi ekonomide öne çıkaran piyasa ekonomisi adına önemli bir yol alındı. Ancak hukuk sistemi buna ayak uyduramadı. Hâlâ bireyin haklarını öne alan bir anlayış, hukuk sistemine yansıtılamadı. Yazılı hukuk kurallarında hâlâ eski devletçi anlayışın egemen olduğunu görüyoruz. Ancak sorun sadece yazılı kurallarda değil, belki daha da kötüsü hukuku uygulayanların anlayışlarında. Yetkilinin yorumuma katılması benim yazmamı cesaretlendirdi ama tabi ki ateş düştüğü yeri yakıyor.
Daha önce de belli grupların hakimiyetinden söz ediliyordu ama son yıllardaki uygulamalar geçmişi aratacak düzeye ulaştı. Yani savcı ve hakimler, siyasi iktidara, güce sahip olanlara yakın duruyorlar, en hafifiyle mesleki kariyerlerini düşündükleri için, eskisinden çok daha fazla etki altındalar. Bu konuda örnekler gün geçtikçe artıyor ve bu kanı giderek pekişiyor.
İdeolojik kaygının yanında mesleki dayanışma adına, devletin gücünü göstermek için alınan kararlara şahit olunuyor. Örneğin bir ilde, devletin gücünü kullanan tüm yetkililer; idari otorite, güvenlik yetkilileri, yargı mensupları, ilin ileri gelen siyasileriyle birlikte istemedikleri kişileri hedef seçip, ortak hareket edebiliyorlar. Yargı mensupları, sürekli beraber oldukları bu kişilerin etkisinde kalıp, hukuki normlara uyup uymadığına bakmaksızın, adeta düşman ilan edilen bu kişi için suç isnat edebiliyor, tutukluluk süresini çeşitli bahanelerle uzatabiliyorlar.
Bu insanların düşman ilan edilmesinde, ideolojik eğilimler rol aldığı gibi, ticari kaygılar, mesleki veya kişisel düşmanlıklar bile belirleyici olabiliyor. Belli bir amaçla düşman ilan edilen kişi için, yasal olmayan yollardan belge sızdırılıp, makamın gücü kullanılarak, yerel basın da bu linç kampanyasına dahil edilip, kasıtlı olarak alınan hukuki kararlara “kamu vicdanı” gerekçesi de oluşturuluyor. Tam tersi, suçlu olanlar aynı yolla korunabiliyor.
Bütün bu yanlışların yapılabilmesine imkan veren ise devletçi anlayışın hakim olması. Hâlâ temel insan haklarından yoksunluk, devlet adına güç kullanan kişilere, bilerek yanlış kararlar alma imkanı verebiliyor. Hukuk yoluyla görevi adalet dağıtmak olan kişiler, yerel ya da ulusal bazda, devlet adına güç kullananların yanında olmak için bu kararları alabiliyorlar.
Yıllar önce Manisa’daki çocukların başına gelenler, Mardin’de 13 yaşındaki kız çocuğuna tecavüz edip ceza almayan kamu görevlileri. Hep aynı anlayış sahnede.
EKONOMİK ANLAYIŞTA DA GERİLEME
Son yıllarda hukuk uygulamalarında artan bu devletçi eğilimde, şahsen aynı süreçte artan otoriter siyasi iklimin çok büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Her şeyden önce alternatifi olmayan, otoriter bir kamu yönetimi anlayışı, kamu görevlilerinin biat etmesini özendiriyor. “Hükümetin devlet memuru” olmanın makbul olduğunu gören memurlar, daha fazla “yanlı karar” alabiliyorlar. Bu devletçi eğilim sadece üst yapı kurumu olan hukuk sistemine bilerek yerleştirilmemekle kalmadı, bunca yıldır yol alınan ekonomide, piyasa ekonomisinde de geri adımların artmaya başladığını gözlüyoruz. Merkez Bankası’nda bağımsızlık yerine Hükümete yakın durma eğilimi, bağımsız kurumların yetkilerinin yeniden siyasete alınması yetmedi, son olarak piyasa ekonomisinin mabedi sayılan İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nın (İMKB) yönetimi bile kamulaştırıldı.
Liberal düşünce bir bütündür; piyasa ekonomisini, bireyi öne alan bir ekonomik sistemi savunanlar daha özgürlükçü, insan ve birey haklarını öne çıkaran bir hukuk sistemini de savunmak zorunda. Aynen, eski askeri ve hukuki uygulamalara karşı çıkanların, “sadece isimlerin değiştiği devletçi sistem” yerine ilkesel bazda birey haklarını öne çıkaran çağdaş hukuk sistemini savunmaları gerektiği gibi. Tabi ki bu anlayış aynı zamanda  piyasa ekonomisinde geri adım niteliği taşıyan kararlara karşı çıkmayı da gerektiriyor.
Yazarın Tüm Yazıları