FARKINDA mısınız; ekonomi yönetiminin aldığı kararlar için iki hafta önce başka şeyler konuşuluyordu, şimdi konuşulanlar tam tersi.
İki haftada ne oldu derseniz, kurlar çok çıkmıştı aşağı geldi, faizler yüzde 11’lerden 9.5’lara geri döndü, hisse senetleri fiyatları arttı. Milyarlarca dolarlık döviz satışlarından sonuç alınmayınca yönetimi destekleyenler bile “olmaz böyle şey” demişlerdi. Merkez Bankası bilerek yapmadığı döviz müdahalelerine başladı, yöntem yanlışlığı ile satışa göre sonuç geç geldi, yine herkes tarafından eleştirildi. O dönem destekçileri bile, Merkez Bankası’nın artık faizi kullanması gerektiğini, koridorun belirsizliği ile bu işin olmayacağını söylemeye başlamıştı. Sonra küresel piyasalar düzelmeye başladı, bizde de trend tersine dönmeye başladı. ABD faizleri 2014’e kadar bu seviyede tutacağını, gerekirse yeni para basacağını söyleyince de, piyasalar yeniden coştu.
Şimdi yine herkes ekonomi yönetiminin ne kadar başarılı olduğunu konuşuyor. Davos’tan gelen haberlere bakacak olursak, dünya ekonomisinin gurusu oldular. Ne olursa olsun alınan kararların doğru olduğu ve herkesin ekonomi yönetimini alkışlayıp guru ilan etmesi yönünde, “faiz lobisi” adıyla psikolojik savaş başlatıldı, isimler verilip, hedef yapılıp eleştiri bitiriliyor.
Bu basitlikleri bir yana bırakacak olursak, tartışmanın odağı aslında belli. Kimileri ekonomik kuralların piyasaların işleyişini, sorun ve çözümlerin bilimsel analizlere dayanıp, buna göre yönetilmesi gerektiğini hatırlatıyor. Birileri ise çıkarlarına göre böyle dönemlerde kuralların değiştirebileceğini, bilimsel gerçeklerin “enflasyon yüksek faizin sonucudur” denecek ölçüde yok sayılabileceğini, piyasaların şeffaflık ve öngörülebilirliğinin göz ardı edilebileceğini, her şeyin siyasetin emrine verilebileceğini, uzun vadeli istikrarın feda edilebileceğini söylüyor.
Bu noktadan bakınca, aslında geçmişteki siyasetçilerin tavrıyla çok büyük benzerlik taşıyor. Bu dönemin en büyük farkı ise eleştirilere karşı çok daha hazımsız ve baskıcı olunması.
Ekonomik önlemler konusundaki farklı yorumları da bu açıdan değerlendirmek gerekiyor. Kimileri siyasi kaygılarla faiz gibi klasik bir silah kullanılmayıp ileriye dönük risk oluştuğunu, büyük mücadele sonucu sağlanan enflasyonla mücadelenin unutulduğunu, siyasi ihtiraslara direnilip dengeli büyümeye geçilmesi gerektiğini söylüyor. Bu politikaların enflasyon ve faizde büyük artışa neden olabileceği, istikrarın tehlikeye girip, sonunda faturası halka çıkacak, benzerlerini yaşadığımız krizler ve varlık değerlerinde kayba yol açabileceği konusunda uyarıyorlar. Benzer eleştirileri geçmişte yaptılar haklı çıktılar, yine yapıyorlar.
Bazıları ise ne olursa olsun yönetimin eleştirilmemesi gerektiğini, faizin enflasyona yol açacağını, bankacılara ders vermenin halkın yararına olduğu görüşünde. Özetle; bilimsel analiz yerine, milli görüşün revizyonu denebilecek, ideolojik bir yaklaşım söz konusu. IMF’İN DEĞERLENDİRMESİ
Fark için size örnek; Merkez Bankası Davos’ta ne kadar iyi yaptıklarını gördüklerini, yüzde 4 büyümeye rahat ulaşacağını söylüyor. Buna karşılık IMF 4. Madde konsültasyonu raporunda yetkililerin mali dengenin iyileştirilmesi ve kredilerin sınırlandırılmasını öngören önlemlere güvendikleri belirtilerek, şu yorum yapılıyor: “Fakat önlemlerin merkezini, oldukça kısa vadeli akışları caydırmayı, kredilerde ılımlı artışı ve son dönemde üretimi, döviz kurunu ve enflasyondaki oynaklığı yönetmeyi amaçlayan alışılmamış bir para politikası çerçevesi oluşturdu. Potansiyel olarak birbiriyle çelişen hedef seti ve etkinliğine ilişkin net kanıt yokluğuyla uzmanlar, mali, ihtiyati ve yapısal politikalar atıl kalırken para politikasının aşırı yüklü olduğunu değerlendirdi. Uzmanlar; enflasyon ve faiz oranlarını diğer yükselen piyasalarla aynı düzeyde tutan bir para politikası için, alışılagelmiş enflasyon hedeflemesi, rekabet kaybının sınırlanması ve kısa vadeli carry-trade akışı çekiciliğinin azaltılmasıyla birlikte, sistemik riski hafifleten finansal politikalar ve daha sıkı bir yapısal mali pozisyonu savundu. Kısa vadede, saydam bir para politikası çerçevesinde tek haneli politika faizini yükseltmek, sermaye çıkışı riskini sınırlayacak ve bundan dolayı da yumuşak inişin başarılmasına yardımcı olacaktır.”