Paylaş
Halbuki Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz şimdiye kadar bazen açık, bazen de üstü kapalı biçimde IMF anlaşmasının ne kadar gerekli olduğunu söylemişti.
Başkan Durmuş Yılmaz’ın, IMF hakkında son söyledikleriyle, IMF anlaşması konusunda çelişkili açıklamalar yapan politikacılara eklendiğini, aynı kervana katılmaya başladığını da söylemeden edemeyeceğim...
Belki de Başkan Yılmaz, piyasaları artık IMF’siz döneme hazırlamaya çalışıyordur ama bu samimi kaygısı olsa bile, bence bu içine düştüğü durumu değiştirmiyor.
“Olandan bitenden gerekli dersleri çıkararak kendi iç dinamiklerimizle, almamız gereken tedbirler neyse bunları almaya kesintisiz olarak devam etmeliyiz” diyen Başkan Yılmaz, bunun bir sonunun olması gerektiğini belirterek, “Bir anlaşma daha yaptınız, bir anlaşma daha, bir anlaşma daha... Bunun sonu nerede bitecek? Bir yerde artık bunun bitmesi lazım, bizim artık buradan mezun olmamız lazım. Kendi ayaklarımızın üzerinde duruyor olmamız lazım. Geçirdiğimiz badireler de bize yeterli bilgi
birikimi verdi diye düşünüyorum” şeklinde konuşmuş.
Elbette Türkiye’nin IMF’siz gideceği günlerin gelmesi gerekiyor, elbette bu anlaşmalar ilelebet süremez. Ancak Başkan Yılmaz da çok iyi biliyor ki; açıklanan orta vadeli program ve bütçetasarısı, piyasalara güven vermekten çok uzak. Piyasalara güven verilemediği takdirde ise ekonominin canlanamayacağı, bırakın büyümeyi, Merkez Bankası’nın planladığı gibi bir para politikası uygulayamayacağı da açık...
O zaman da şu soru ortaya çıkıyor: Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz henüz bu ortamın hazırlanamadığını bile bile, neden böyle bir açıklama ihtiyacı duydu?
Eğer Merkez Bankası Başkan Yılmaz bizim bilmediğimiz bir şeyi biliyor da artık anlaşmanın olmayacağını kestiriyor da böyle bir açıklama yapıyorsa, bence
işimiz çok zor...
BORCUN MİLLİ GELİRE ORANI
Merkez Bankası’nın IMF anlaşması olmadığı takdirde, mali disiplini nasıl sağlayacağını, bozulan verilerin nasıl düzeltileceğini iyi düşünmesi gerek.
Düşünmesi gereken verilerin ilk sıralarında borç stokunun milli gelire oranının gelmesi gerekiyor ki, burada çok büyük bir bozulma yaşanıyor.
Dış borç stokunda, geçen ay IMF’ten alınan 1.5 milyar dolarlık tahsisatın da etkisiyle artış yaşandı. Hazine Eylül ayı içinde toplamda 9.4 milyar TL iç borç geri ödemesi yaparken 9.8 milyar TL’si nakit, 768 milyon TL’si de nakit dışı olmak üzere 10.5 milyar TL yeniden borçlandı. Ay içinde nakit bazlı gerçekleşmelere göre iç borç çevirme oranı (roll-over rasyosu) yüzde 118 ile ilk dokuz aydaki yüzde 102.3’lük oranının da üzerine çıktı. Piyasalarda yılın tümünde içborç çevirme oranının yüzde 115 civarında olacağı tahmin ediliyor. Bir başka deyişle; ödediğimiz borçtan yüzde 15 daha fazla yeniden borçlandık.
Böyle olunca da borç stokunun sürekli artması kaçınılmaz oluyor. Bu da mali disiplinin bu gidişle düzeltilemeyeceğinin en iyi göstergelerinden biri.
Türkiye 2001 krizinden sonra aldığı tedbirler, faiz dışı fazla verme politikasıyla borçstokunun milli gelire oranını da epeyce düşürmüştü. Şimdi ise piyasalar yıl sonunda AB tanımlı borç stokunun gayrisafi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranının yüzde 50’lere yaklaşacağını tahmin ediyor. 2008 yıl sonunda bu oranın yüzde 40’ın bile altında olduğunu unutmayalım.
Merkez Bankası yönetimi, umarım bunları da düşünüyordur.
Paylaş