MERKEZ Bankası’nın yaşadığımız kriz sürecinde, özellikle de, hükümetle kıyaslandığında, çok daha itibarlı bir yönetim tarzı benimsediği açık. Piyasalar da bu nedenle Hükümet üyelerinin açıklamalarından daha çok Merkez Bankası Başkanının söylediklerini dikkate alıyorlar.
Güven sağlamak zor ama güveni kaybetmek kolaydır, bunun örneklerini çok yaşadık...
İşte önceki gün Merkez Bankası’nın yaptığı 2 puanlık faiz indirimi, bence Merkez Bankası’nın sağladığı itibarı zedeleyen, yanlış bir karardır.
Yanlış olmasının en büyük nedeni de "ihtiyatı elden bırakma" tavrıdır. Elbette Merkez Bankası enflasyon açısından artık sorun görmüyor olabilir ancak uluslararası arenada yaşananlar, Başkan Durmuş Yılmaz’ın da dediği gibi, bundan sonra başımıza büyük işler açma potansiyeline sahip. Böyle bir dönemde ihtiyatı elden bırakmamak gerekiyor.
Merkez Bankası’nın bu kadar yüksek oranlı indirime gitmesinde birkaç neden olabilir. Piyasa uzmanları zaten piyasadaki fark nedeniyle 1.25 gibi bir teknik düzeltme bekliyorlardı. Ancak yapılan 2 puanlık indirimi kimse beklemiyordu. Elbette Merkez Bankası ille de piyasanın beklediği faiz kararını almak zorunda değil. Aslında "beklenmeyeni yapıp şok etkisi yaratmak" da Merkez Bankası’nın gerektiğinde uygulaması gereken bir yöntemdir. Ancak neyin niçin yapıldığını piyasaya da iyi anlatmak gerekir. "Ben yaptım oldu" diyemezsiniz.
Merkez Bankası Başkanı’nın son söylemlerinden piyasa, böylesine bir küresel kriz ortamında temkinli olmayı tercih edeceğini anlıyordu ancak çıkan karar bunun tam tersi oldu.
O zaman da insanlar ister istemez, "Acaba Başkan kurula mı sahip olamıyor" diye soruyor.
Merkez Bankası elbette kurumsal bir yapıdır ama başkanının ağırlığı büyüktür. Başkanın söylediklerinin tersine bir karar çıkarsa, bu aynı zamanda kurumsal itibarı da zedeler. Umarım durum böyle değildir. Böyle değilse de, bence başkanın daha dikkatli konuşması gerekir.
Bu kararın bankaların işine geldiği kesin. Merkez Bankası bu kararla, "ucuz para verip tahvil satışını garantile, bankaların kárını artır" yöntemini uygulamakta kararlı olduğunu gösterdi. Ancak bunun sakıncalarını çok çarpıcı yaşadığımızı, bu uygulamanın uzun sürüp bilançoları tahvillerin kaplaması sonucu Demirbank örneğini yaşadığımızı da unutmayalım...
Faiz artırmak indirim kadar kolay değil
ŞOK faiz indirimi şimdilik piyasayı etkilememiş gözükebilir. Ancak birkaç ay içinde özellikle kurlarda bunun etkisini hiç kimsenin şüphesi olmasın, göreceğiz. Merkez Bankası "nasıl olsa kurlar artık enflasyona etki etmiyor" diye rahat hareket ediyor olabilir. Ancak şimdiden yabancı kurumlar Merkez Bankası kararının analizini yaparken, orta dönemde kurları artıracağını kesin bir dille söylemeye başladılar.
Merkez Bankası da, bunu herhalde biliyordur. Belki de "nasıl olsa yükseldikten sonra tekrar bir noktaya geri döner" diye düşünüyor olabilirler. Yani tüm dünyada faizler zorunlu artış sürecine girdiğinde biz de artırırız deyip, şimdilik işi kurtarmak için bu karar alınmış olabilir.
Çünkü biliyoruz ki, Merkez Bankası’nın bu kadar yüksek faiz indirimi kararı vermesi sonucunda "reel sektöre artık kaynak akmaya başlayacak" diye bir şey söz konusu olmayacak. Böyle göz boyamak isteyenler olabilir ama işten anlayanlar biliyor ki; şu anda indireceğiniz faizin reel sektöre hiçbir olumlu etkisi yok, alamayan zaten kredi alamayacak.
Yanı sıra Türkiye’de hiçbir zaman faiz artırma kararlarının, faiz indirme kararları kadar kolay olmadığını unutmayalım. Üstüne üstlük yaşadığımız siyasi süreçte indirim kararı çok daha zor olduğu içindir ki, şimdi faiz indirimlerinde temkinli olmak gereği çok daha fazladır.
IMF’in neden böyle bir karara razı olduğunu sorguladığımızda ise "Büyüme olmayacağı için faiz inmezse borç stoku çok artacaktı IMF bu rakama önem verdiği içindir" yanıtını alıyoruz.
Merkez Bankası bu kararıyla Hazine’nin rahat borçlanıp, bankaların kar etmesini sağlayacak. Hazine’ye garanti karla borç veren bankalar reel sektöre, faiz inse bile, kredi verir mi?