ÖNCEKİ gün TÜSİAD’ın yeni yönetim kurulu, Başbakan Tayyip Erdoğan’ı ziyaret etti. TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ’ın toplantı sonrası yaptığı açıklama, sanki Başbakan IMF’yle ilgili Hükümetin takındığı tutum için TÜSİAD’ı ikna etmiş gibi algılandı.
Başbakan Erdoğan, "gizli kalmak şartıyla" IMF’nin taleplerini anlattığı için toplantıya katılanlardan bilgi almak mümkün olamıyor. Çünkü bir anlamda töhmet altında bırakmış.
Başkan Yalçındağ toplantı sonrası yaptığı açıklamada, "IMF ile anlaşılamayan konular hakkında Başbakan bilgi verdi mi?" diye sorulduğunda "Evet oldukça aydınlatıcı bir toplantıydı. Burada hepsini paylaşamam ama karşılıklı birbirimizi anlamamız açısından çok faydalı oldu" yanıtını verdi.
Ben bu sözlerden TÜSİAD Başkanı ya da yönetim kurulu üyelerinin IMF ile neden anlaşmadığı konusunda Başbakana hak verdikleri sonucu çıkarmıyorum. Daha çok "Neden hükümetin anlaşma yapmaya yanaşmadığını anladık" anlamını çıkarıyorum.
TÜSİAD’ın genel çizgisini bildiğim için; Başbakan’a hak vermelerinin mümkün olmadığını düşünüyorum. Olsa olsa Başbakan, kendisine destek almak için, işalemine ters gelecek bazı IMF taleplerini abartarak yansıtmış olabilir diye tahmin ediyorum.
TÜSİAD’ın IMF ile anlaşmama için ileri sürülen gerekçelere inanıp da, ne olursa olsun ekonominin istikrarsızlığa sürüklenmesine göz yumacağını zannetmiyorum.
Baktığınız zaman, IMF’in talepleri ne olabilir ki?..
Olsa olsa, şimdiye kadar değinildiği gibi mali kural uygulaması, vergi reformu, belediye yatırımlarının şeffaflaşması ve kısılması gibi şartlar olabilir. Ancak Başbakan bunların birkaç detayını "bak niye anlaşmıyorum görün" diye anlatmış olabilir.
Başbakan "ülke menfaatine olmayan talepler var" diyerek imzalamadığını söylüyor. Halbuki aklı selim düşünen, ekonomiden anlayan herkes, bu taleplerin ülke menfaatine ters olmadığını görür. Daha önce de söylediğimiz gibi IMF’in bu şartları ancak ve ancak parti menfaatine aykırıdır ki, AKP’nin menfaati demek ülke menfaati anlamına gelmez.
HER ALANDA KURUMSALLAŞMA
Olsa olsa mahalli idare harcamalarının kısılması istenmiştir, bu da AKP’nin işine gelmez. Ama bu ülkenin lehinedir. Çünkü öyle abarttılar ki, bunun acısını hep birlikte çekeceğiz.
İstenen mali kural da ülkenin menfaatinedir ama AKP’nin menfaatine aykırı olabilir. Çünkü mali kural demek, politikacıların harcama iştahını sınırlamak, ekonomik dengeleri bozacak kadar harcama artışına set vurmak, borçlanmayı sınırlandırmak demektir...
Vergi reformu istemiş olabilir, bu reform şart değil mi? Gelir dağılımını iyice bozan bir sistem, Maliye’nin istediği zaman istediği kişiye vergi salıp sanki mali disiplin varmış gibi gösterdiği, mali disiplinin sürdürülebilirliliği, kurumsallaşması ve kalitesi adına bir şey yapılmayan, uzun bir dönemden gelmiyor muyuz?
Maliye’nin şimdiye kadar hep parti yandaşlarına kıyak çekip, parti karşıtlarına karşı vergiyi kullandığını konuşmadık mı? Hep böyleydi ama son dönem iyice artmadı mı?
O zaman özellikle Gelir İdaresi’nin mutlaka bağımsız kılınması gerekiyor. Eğer vergi adaleti isteniyorsa, kurumsallaşmış mali disiplin isteniyorsa bağımsız bir vergi idaresi artık şart. IMF’e yıllarca bunu anlatamadık, bastırmadılar. Umarım şimdi IMF bu konuda bastırıyordur. Bunun için gereken vergi reformu düzenlemelerinin bazı kalemlerine işalemi, kurumsallaşma, kayırmacılığın önlenmesi ve mali disiplinin kaliteli olması için razı olmak zorundadır...
Bir düşünün; Hükümetin kayıtsızlığı ortada iken, son 6 ayda bağımsız bir Merkez Bankası, bağımsız bir BDDK olmasaydı, krizin etkilerini daha çok yaşamaz mıydık?
Görüldüğü gibi; IMF’nin ileri sürdüğünü düşündüğümüz şartlar ülke menfaatine. Ancak belli ki oy kaygısı nedeniyle AKP’nin menfaatine ters düşüyor ki; IMF anlaşması imzalanmıyor...