İşaleminde ‘Çin olma’ korkusu

TÜSİAD’ın önceki gün 2012 yılı çalışma programını açıkladığı toplantıda verilen mesajlar dünkü gazetelerde önemli ölçüde yer aldı. Sıcak gündemin etkisiyle, ister istemez daha çok MİT krizi olarak bilinen konuya ilişkin, “erkler savaşı” başlıklı haberleri okudunuz.

Bence TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner’in verdiği mesajlar arasında, “Çin olma korkusu” diye özetleyebileceğimiz kaygıya ilişkin söyledikleri de çok önemliydi. Dünyada 2008’de yaşanan krizden sonra yeni bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuzu hatırlatan Boyner, bunun adını “demokratik standartlardan refah için vazgeçme eğilimi” olarak koydu. Daha merkeziyetçi bir devlet ve daha kalitesiz bir demokrasi anlamına gelen Hindistan ve Çin modellerinin örnek olarak önümüze sunulmaya çalışıldığını hatırlatan Başkan Boyner, özellikle AB krizi gündeme getirilerek, Türkiye için “Avrupa’nın Çin’i olsun” denildiğini kaydetti. “Demokratik standartlar çok mu önemli?” gibi sorularla karşılaştıklarını kaydeden Boyner, “Biz bunun nafile bir tartışma olduğunu düşünüyoruz. Belki geçici bir süre, refahın size getirdiği rehavete kapılabilirsiniz ama o sırada çok önemli ve zorluklarla elde edilmiş demokratik standartları geri getirmeniz çok zor olabilir” dedi.

Hindistan’ın bir kast sistemi olduğunu, gelir farklılıklarının olduğunu, Çin’in otoriter, gayet merkezi bir sistem olduğunu hatırlatan Ümit Boyner, ”Bunlar Türkiye için hedef olamaz. Türkiye’nin yeri orta halli, orta demokrasili bir ülke olmak değildir. Biz Türkiye’nin ekonomik büyüklüğü kadar kişi başına gelir artışı oranında da dünyanın sayılı ülkelerinin arasına girmesi gerektiğini ve gelir farklılıklarının da daha adil olması gerektiğini düşünüyoruz” şeklinde konuştu.

Euro Bölgesi’ndeki krizin bu tehlikeli eğilimleri tetiklediğini kaydeden Boyner, buna karşılık AB hedefinde ısrar etmemiz gerektiğini vurguladı. Euro krizinin mali uyum gerçekleşmediği için ortaya çıktığını hatırlatan Boyner, ”Ancak ne olursa olsun AB modelinin siyasi, yönetişim, teknik açısından küreselleşmenin en şeffaf, en sağlıklı ve en hesap verebilir provası olduğunu düşündüklerini” söyledi. Boyner, ileriki dönemde hedefin esasen AB normlarında, AB şeffaflığında ve hesap verebilir bir düzende Türkiye’nin kendini geliştirmesi olması gerektiğinin altını çizdi

ADİL GELİR DAĞILIMI VE DEMOKRASİ


Aslında Boyner’in dünkü gazetelerde manşetlere çıkan, güncel MİT krizi için söylediklerini de, demokrasi vurgusunu da bu kapsamda değerlendirmek gerekiyor. Boyner, bu temel hedeften yola çıkarak, 2000’li yılların başından itibaren ciddi bir demokratikleşme atağına başlayan Türkiye’nin, geldiği noktada yaşanan bu krizlere bakıldığında, “Aslında alınan yolun bir arpa boyu yol olduğu”nun gözüktüğünü belirtiyor. Bu bakış açısıyla, basın ve ifade özgürlüğü üzerindeki baskılara dikkat çekerek, “Demokrasilerin en önemli gücün özgün ve tarafsız medyadır. Ümit ediyoruz ki; Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğü aslında ileri demokrasiye yakışacak şekilde ileri derecede gelişir” diye konuşuyor.

TÜSİAD’ın 2012 yılı çalışma programını hazırlarken ilkesel hedeflerinin ve referans aldıkları değerlerin; açık toplum, müreffeh toplum ve demokrat toplum olduğunu dile getirerek, bu üçünün tamamıyla içiçe geçmiş durumda olduğunu, bir toplumda demokrasi olmazsa açık toplum olmasına imkan olmadığını, demokrasi olmazsa o toplumun müreffeh olmasına imkan bulunmadığını, müreffeh olmazsa demokratik olmasının güç olduğunu söylüyor. Programın bu üç ana tema üzerine şekillendiğini kaydeden Boyner, “Birincisi sürdürülebilir büyüme için üretkenliğin artırılması, ikincisi hem teknik hem demokratik standartlar açısından Avrupa Birliği uyumunun derinleşmesi... Biz esasında özünde AB uyumunun, AB hedefi ne kadar uzak görünürse, Türkiye’nin değişimini ve Türkiye’deki reform gücü için çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Üçüncüsü de demokratikleşme...” diyor.

Bu sözlere, ”büyük işadamlarından geliyor” diye değil, ülkenin geleceğini düşünen çağdaş fikirler olarak bakmak gerek. Adil gelir dağılımı ve demokrasiye her kesim sahip çıkmalı.
Yazarın Tüm Yazıları