HAFTA başından bu yana IMF’yle ilişkiler konusunda yaşananlar, bence Başbakan Tayyip Erdoğan’ın IMF’yle anlaşmayı istemediğini açıkca ortaya koydu.
Tahminim o ki; Başbakan IMF ile anlaşma yapmayı, aslında hiç istemiyor. Ancak bu anlaşmayı yapmaya zorunlu olduğunu da görüyor ve bu nedenle "Erteleyebildiğim kadar ertelerim" anlayışıyla olaya yaklaşıyor. Yani şu andaki hedefi seçimden hemen önce ya da seçim sonrasında anlaşmayı yapmak için süreci mümkün olduğunca uzatmak.
Eğer seçimden hemen sonra da zorunlu olmadığını hissederse, o zaman anlaşmayı hiç yapmamayı tercih edecektir.
IMF’yle görüşmelerin öyle, "kasabada, birbirlerine ellerini verip sallayarak yapılan koyun pazarlığı" olmadığını, belirli ilkeler doğrultusunda gitmesi gereken, ara verildiği zaman ya da rest çekme havası atıldığı zaman, sonuçta anlaşmanın garanti olmayacağını görmüyor.
Aslında Erdoğan, kendi başbakanlığı döneminde hiç zorluk yaşamadığı için, IMF ile ilişkiler konusunda çok bilinçli değil. IMF’ye söz verip tutmayınca, onlarla anlaşma yapıyormuş gibi görünüp aslında "piyasayı oyalama" taktiği güttüğü ortaya çıktığında, bu tür uluslararası kuruluşların ortalığı ne kadar gerebildiğini görmedi. Küresel anlamda oluşan siyasi hava, 11 Eylül olayları sonrası ABD’nin Türkiye’ye kendini mecbur hissetmesi, kendiliğinden IMF’nin de Türkiye’ye çok toleranslı davrandığı bir dönemi beraberinde getirdi ve Başbakan aslında bu tür ince diploması gerektiren oyunların ne kadar hassas olduğunu öğrenemedi.
Tansu Çiller sözünü tutmadı diye, 3 yıl IMF’nin Türkiye’yi ne kadar zorladığını bilmiyor.
Bildiği bir olay var, o da kendi henüz başbakan olmamışken, Abdullah Gül’ün başbakanlığı döneminde yaşandı. O dönem yeni iktidar olmuşlardı ve IMF ile anlaşmaya yanaşmadılar. Bu niyetleri ortaya çıkınca, ekonominin çok kötü olacağını gören sermaye sahipleri birikimlerini yurtdışına taşımaya başladılar. Piyasada çok ani, sert hareketler yaşandı. Bunun üzerine Gül işadamlarını topladı ve ertesi gün IMF ile anlaşmayı imzalayacaklarını açıkladı, Bununla birlikte piyasalar duruldu, daha sonra da asıl nemasını Başbakan Erdoğan’ın yediği, ekonomik istikrar dönemi yaşandı. Başbakan Erdoğan, Gül’ün bu sıkıntıyı çözmesinin ardından komutayı ele aldı ve böyle bir zorluğu daha sonra hiç yaşamadı.
IMF HÁLÁ TOLERANSLI
Peki piyasalar Başbakanın bu niyetini görmüyor mu, görüyorlarsa neden şimdi o sert tepkiyi vermiyorlar?
Bence AKP Hükümeti’nin şimdiye kadar gösterdiği "karşı olsak da zorunlu olunca gerekeni yaparız" havası, hálá piyasada hakim. Yani nasıl olsa Başbakanın bu anlaşmayı kabul edeceğini düşünüyorlar. Üstüne üstlük zaten küresel kriz nedeniyle zor durumdalar, mümkün olabildiğince kötü haberi algılamama eğilimindeler. Yani IMF ile ilişkilerde oluşan bu riski görüyorlar ama bilinçli olarak algılamıyorlar.
Ancak bu risk iyice belirginleştiğinde piyasaların tavrının sert olacağını da biliyoruz.
Yani iki gündür piyasa IMF ile ilişkiler konusunda oluşan tedirginliğe yanıt vermediyse, hiç vermeyecek anlamına gelmiyor. Piyasalar dışarıdaki olumlu havaya kapıldılar gidiyorlar. Ancak dışarısı bozulunca, dışarıdaki 1 birim bozulma bize 2-3 kat fazla yansıyabilir. İşte o zaman IMF konusunda oluşturulan tedirginliğin faturasını fazlasıyla ödemiş oluruz.
Başbakan Erdoğan dün Davos’a giderken, IMF’nin her gün yeni bir istekle geldiğini, bunu kabul edemeyeceklerini söyledi. Halbuki bizim öğrendiğimiz kadarıyla IMF hálá esnek davranıyor, örneğin FDF hedefi daha da düşmüş durumda. Buna rağmen bütçe o kadar kötü ki, revizyon ihtiyacı o kadar fazla ki, eski oranlara varmak için bile ek tedbirler, kısıntılar gerekiyor. Başbakan bu gerçek baza oturan rakamlara değil, kısıntı isteğine bakıyor.
İşte bu nedenle, yani "bu kadarı da olmaz" diye düşündüğüm için, Başbakan’ın bu anlaşmayı istemediğine, bilerek savsakladığına artık inanıyorum...