Paylaş
Bu artan yükün makro dengeler üzerinde sorun yaratacağı da kesin ama ne kadar sorun yaratacağını görmek için, hükümetin mali disipline uyumunu görmek gerekecek.
Bir başka deyişle, aralık ayında gördüğümüz gibi, harcama eğilimindeki artış bu yıl içinde de devam ederse, mali disiplin de tehlikeye girmiş sayılacak.
Önceki gün açıklanan enflasyon rakamları, belli ki Merkez Bankası yönetimini ciddi şekilde telaşlandırdı. Belki de Başbakanı kızdırdığı için telaşlandırdı, bunun detaylarını şimdilik bilemiyoruz. Mayıs ayında yeniden tek haneye geri döneceğini söylese de, Merkez Bankası yönetiminin, piyasanın beklentisi doğrultusunda çift haneye çıkan enflasyonun daha uzun süre böyle devam etmesinden korktuğu da açık. Bu korkuyu yaptığı hareketlerle piyasaya da büyük ölçüde yansıtmış durumda.
Merkez Bankası enflasyona ilişkin teknik notunu dün yayımladı. Bu notta önümüzdeki döneme ilişkin net mesajlar vermese de, banka iktisatçıları ile yaptığı toplantıda altını çizdiği “parasal sıkılaştırmanın devam edeceği” beklentisi piyasalardaki genel beklenti haline geldi.
Bunun neticesi olarak, faiz oranlarında ciddi bir artış beklentisi başladı. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın iktisatçılarla yaptığı toplantıda “artık politika faizi yok” anlamına gelen sözler etmesi, 5.75 faiz oranından yapılan fonlamanın da giderek sıfırlanacağını söylemesi, faiz oranlarındaki artışın hızlanacağı beklentilerini iyice yükseltti.
Faiz oranlarındaki yükseklik kendini Hazine’nin borçlanmalarında göstermeye başlayacak. Ne kadar az borçlanacağım dese de, Hazine’nin geri ödemesi için bile, ilk 3 ayda yoğunluklu olmak üzere, ciddi biçimde yeniden borçlanması gerekiyor. Merkez Bankası’nın son dönemde uyguladığı politikanın bir sonucu olarak da, mevcut konjonktürde borçlanmanın faiz oranlarının yükselmesi de kaçınılmaz olacak.
Borçlanma maliyetinin artması demek, ne kadar ihtiyatlı tutar konsa da, 2012 yılında bütçede yazılı olan rakamların üzerine çıkılması anlamına gelecek. Belki de bu yılki maliyetin artmasından çok, önümüzdeki birkaç yılın yükünü da artıracak...
BAĞIMSIZLIK, GÜVEN İÇİ BOŞ KAVRAMLAR DEĞİL
Türkiye’nin borçlanma rasyoları gayet uygun düzeyde. Bir başka deyişle borçlanma miktarının artması aslında fazla sorun yaratmayacaktır. Burada sorun olan asıl unsur, borçlanmanın maliyetinin artması ve bunun piyasaya baz olacak şekilde, tüm faiz hadlerini aşırı biçimde yukarı itmesi ve bunun kurlardaki yükselişle birlikte olması...
Kısacası; asıl sorun Merkez’in yanlış kararı, faiz oranlarını normal olarak artırmaması...
Merkez Bankası anladığımız kadarıyla, “geçici süre sıkılaşma” diyerek, yeniden paranın bol olduğu dönemlere kısa sürede geri dönülebileceğini düşünüyor. Ya böyle umuyor ya da ummadığı halde bu şekilde piyasalara yansıtmaya çalışıyor da diyebiliriz. Ancak piyasaların buna inanmadığı da kesin…
AB’nin krizinin kısa süre içerisinde çözülmesini artık beklemediğine göre Merkez Bankası’nın sıkılaştırmanın kısa süreceği üzerinde neden bu kadar ısrarla durduğunu da anlamakta da güçlük çekiyoruz.
Merkez Bankası faizlerin yukarı çıkmasına, şimdi kurları frenlemek için izin verecek. Kendisi iktisatçılarla yapılan toplantıda kura müdahalenin parasal sıkılaştırma ve dolayısıyla enflasyonla mücadele için yapıldığını söylemiş ama piyasanın buna inanmadığı da kesin.
Bence Merkez Bankası’nın amaçlarına ulaşmak için yaptıklarının etkisiz kalmasının ardında yatan en büyük neden yanlış kararlarıyla yarattığı güvensizlik...
Bağımsızlık, şeffaflık, öngörülebilirlik, itibar, güven gibi kavramların hala geçerli olduğunu, bunların eksikliğinin günlük piyasa hareketlerini de etkileyeceğini, bunların sadece laf olmadığını, umarım artık piyasalar da ekonomi yönetimi de görmüştür.
Paylaş