DÜNKÜ haberlerden bazıları; 2. Ergenekon iddianamesi, Başbakan’ın hemen seçim öncesinde açıkladığı vergi indirimlerini içeren 5. paket, Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in birdenbire dönüp "Nereden buldun çözülürse IMF heyetini çağırırız" açıklaması olarak sayabiliriz.
"Herhalde, haber açısından bu kadar verimli bir ülke yoktur" dedirtiyor değil mi insana...
Bu haberleri takip ederken, önceki gün Siirt’te şahit olduğum, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun slogan gibi şu sözleri geldi aklıma:
"Güçlü ekonomi, kaliteli demokrasi istiyoruz."
Önceki gün Siirt’te yapılan "Ortak Geleceğimiz Avrupa Birliği: Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılım süreci ve tarım" adlı toplantıdaydım. Bu toplantı TOBB; AB genel sekreterliği ve Türkiye Ekonomi Politikaları araştırma Vakfı’nın (TEPAV) birlikte hazırladığı kapsamlı programın ilk ayağı idi. Bu tür toplantılar sırayla başka illerde de devam edecek.
AB Başmüzakerecisi Devlet Bakanı Egemen Bağış ve TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ile gidilen ilin oda başkanı açılış konuşmaları yapıyor ardından panel yapılıyor, katılımcılar sürece ilişkin sorular yöneltip, AB sürecinin detaylarını öğrenebiliyorlar.
Bakan Bağış, memleketi Siirt’te yaptığı konuşmada, mümkün olduğunca teknik bir konuşma yapıp, AB sürecinin ne anlama geldiğini açıklamaya çalıştı. Bir ara seçim havasının etkisiyle muhalefete laf attı ama sonradan yaptığımız sohbette "Havaya kapılıp böyle bir şey söyledim" diye kendi kendini eleştirdi. Bağış’ı, seçim sonrasında tüm kesimlere ziyaret edip, belirli bir uzlaşma zemini oluşturmak için çaba göstermeye kararlı gördük. Bu sürecin yeniden canlandırılabileceği ve radikal kararların alınması konusunda kendisini umutlu gördük.
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ise amacın "Güçlü ekonomi, kaliteli demokrasi" olduğunu, 72 milyonun bu standartlara sahip olması gerektiğini, AB sürecinin de bu açıdan çok önemli olduğunu belirtti. Daha önce de söylediği "Hesap veremeyen hesap soramaz" ve "72 milyonun hepsinin defolu yapılıp, hesap soramaz hale getirildiği" sözlerini tekrarlayıp, örnek olarak tapuda işlem yapan herkesin düşük değer göstermesini verdi.
BU NASIL ÜLKE?
Dünkü haberleri izlediğimde aklıma gelen sorular, Hisarcıklıoğlu’nun "güçlü ekonomi, kaliteli demokrasi" talebinin ne kadar haklı olduğunu gösteriyordu: İşte bazı sorular:
Bu nasıl bir ülke ki;
Hálá darbe girişiminde bulunanlar, bunu düşünebilenler var.
İçinde partilere ilişkin de ciddi spekülasyonlar olan bir iddianame, ilginç bir zamanlama ile tam da seçimin 3 gün öncesinde açıklanabiliyor.
Savunma hakkı olmadan, onlarca kişi yıllarca içeride tutulabiliyor.
İlgili ilgisiz telefonlar dinleniyor, herkes dinlendiğinden şüpheleniyor.
Yargı bağımsızlığının her gün ihlal edilmesini kimse artık umursamıyor.
Küresel krizin bizi etkilemesi kaçınılmaz iken, herkes bunu söylerken, Başbakan çıkıp "bizi teğet" geçer deyip, umursamazlığı piyasayı iyice bozabiliyor.
İşsizlik 13.6 olmuşken, hálá "teğet geçer" demeye devam eden Başbakan, paket üzerine paket açıp, ekonomiyi canlandırmaya çalışmaktan da geri durmuyor.
IMF’nin anlaşma için istediği bazı düzenlemeler bu halkın menfaatine iken, Hükümet çıkıp bunları "ülke menfaatine aykırı" diye lanse edebiliyor, sonunda bu şartları ister istemez kabul ediyor ve kimsenin sesi çıkmıyor.
Bu nasıl bir ülke ki, ekonomiyle ilgili bakanların hepsi ayrı telden çalabiliyor, bir bakan bir gün arayla farklı açıklamalar yapabiliyor, kimse buna katılmıyor.
Hiç hesapta yokken, makama dönen bakanlar "bu da benden olsun" deyip, yeni vergi indirimlerini hazırlayıp açıklattırabiliyor.
Sendikacısı, işadamı, basını kimsenin siyasi otoriteyi eleştirmesine izin verilmiyor...
Bu soruların sorulduğu ülkede, bu talepler haklı değil mi?