Paylaş
“Faiz indiriminde temkinli olmak gerek, aksi takdirde trendde dönüş öne çekilir” dediğimizde, “yine bankaların yanında yer aldığımız” şeklinde suçlamalarla karşı karşıya kaldık.
Aynen IMF ile anlaşma yapmak gerektiğini, bu anlaşmanın getireceği kaynak ve güvene ihtiyaç duyduğumuzu, aksi takdirde piyasalardaki olumlu gidişatın süremeyeceğini, çok düşük büyüme oranlarıyla yetinmek zorunda kalacağımızı söylediğimizde, “IMF yanlısı” damgasını yediğimiz gibi...
Geçtiğimiz hafta sonunda, Hazine kağıtlarının faiz oranlarında trend değişikliğinin başladığına şahit olduk. Sebep açık; Hazine, geliri azalmasına rağmen yüksek miktarda harcamaya devam ediyor, dışarıdan kaynak azaldığı için finansman ihtiyacının büyük bölümünü içeriden borçlanmak zorunda kalıyor, dolayısıyla borçlanmanın maliyeti artıyor yani faizler yükseliyor...
FAİZLERİN YUKARI DOĞRU SEYRİ
Şimdi geldiğimiz noktada, daha önce IMF anlaşmasına gerek olmadığını düşünenlerin bile, artık “IMF anlaşması olmazsa faizlerin yukarı doğru seyrinin devam edeceğini” söylemeye başladıklarına şahit oluyoruz. Bundan sonra bu yöndeki yorumların daha da artması kaçınılmaz. İşaleminden gelen IMF ile anlaşma taleplerinin de, bu nedenle biraz daha artacağını tahmin ediyorum. Hatta, kurlar ve faizler konusunda Merkez Bankası yönetimine akıl veren ihracatçı birlikleri bile, faizlerdeki tavırlarını değiştirebilirler.
Beni her gördüğünde “sen faizlerin düşmesini istemiyorsun, iyi ki seni dinlemiyorlar” diye takılan bazı işadamları, önümüzdeki günlerde “Merkez faiz indirdikçe bizim kullandığımız kredinin faizinin ineceğini sanıyorduk, şimdi faizler daha da yükseldi” diye itirafta bulunurlarsa, şaşırmayacağım.
Böylesine dönemleri geçmişte de çok yaşadık; işadamları ve piyasa oyuncuları sadece günü kurtarmayı düşündükleri için, mevcut gidişatı kurtarmak adına yapılanların ileride ekonomiyi, kendilerini nasıl etkileyeceğini, gerekli yapısalların yerine getirilmemesinin yaratacağı faturayı düşünmezler. Ancak trend dönünce soru sormaya başlarlar, aynen şimdiki gibi.
BU BİR SİYASİ TERCİH
Böylesine dönemlerde, Hazine ihalelerine artık yüksek faiz teklif eden bankaların günah keçisi yapıldığına, faizleri suni olarak aşağıda tutmak için açıktan veya aba altından gösterilen sopalara, yani sopa ile piyasaları terbiye etme girişimlerine, daha önce çokça şahit olduk.
Kimsenin şüphesi olmasın ki; önümüzdeki dönemde de piyasaya karşı bu tür davranışlar görülecektir. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve ekibi, ekonomik kurallar içinde kalmaya çalışsalar da, özellikle partiden “bankalara ders verilip faizlerin düşük tutulması“ talepleri mutlaka gelmeye başlayacaktır.
Özetle, siyasiler faizin, kurun uygulanan ekonomik politikaların bir sonucu olduğunu, böyle dönemlerde kabul etmeye yanaşmazlar. Politikacılar, faizler düşerken bunu kendilerinin yaptığını, art tığında ise bankaların , bürokratların suçlu olduğunu söyleme eğilimindedirler...
Halbuki durum çok açık. Türkiye’yi yönetenler, yani siyasiler eğer gelirler azalmasına rağmen harcamaya devam etmek kararı almışlarsa, ya artacak borçlanma nedeniyle faizlerin yükselişine razı olacaklar, ya da örneğin IMF ile anlaşma yapıp yüklü kaynak ve güven çıpası kazanacak, yani faizlerin yükselmeyeceği ekonomik bir çözüm yolu bulacaklar...
İkisini de yapmayıp, zorla faizleri indireceğim derseniz, bu olmaz...
Olur da, sonunda ne olacağını daha önceki krizlerde yaşadık....
Faizlerin yükselmesi de, bunun devam edip etmeyeceği de, siyasi tercihe bağlı.
Paylaş