GEÇEN hafta başbakana yakınlığı ile bildiğim bir bakanla konuşurken, artık şundan iyice emin oldum ki; eğer kriz olmasaydı, ya da bizi bu kadar derinden vurmasaydı, AKP Hükümeti’nin IMF ile anlaşmaya hiç niyeti yokmuş...
Yani ocakta yapılan görüşmelerden sonra IMF’yle kesilen görüşmeler belli ki, zorunda olmasalar yeniden başlamayacaktı.
Peki, hükümetin bu tavrı ne getirdi derseniz, bence açık...
İşte önceki gün açıklanan mart ayı bütçe rakamları, dün açıklanan işsizlik rakamları...
Arada sırada soruyorlar; sanki IMF ile anlaşmayı geciktirmemiz daha doğru olmuş gibi, şimdi daha uygun bir anlaşma yapabileceğiz, değil mi?
İşte IMF ile anlaşmada gecikilmesinin Türkiye ekonomisinde yarattığı tahribat ortada, böyle bir şey düşünülemez bile...
Küresel kriz olmasaydı da IMF ile anlaşmaya ihtiyaç vardı çünkü 2007 yılının sonundan itibaren zaten bütçe bozulmaya başlamış, yapılması gereken reformlar tümüyle durmuştu. Kriz bunun üzerine tüy dikti ama hükümet ne krizi, ne de bize etkilerini göremedi.
Şimdi 2007 yılında çıkarılmış harcama artırıcı önlemleri bile önümüze canlandırma paketi olarak çıkarıyorlar ama bunun makyajdan ileri geçemediğini herkes biliyor.
Yani Mayıs 2008’de, IMF anlaşması bittiğinde Türkiye paralı ya da parasız yeni bir anlaşma yapmış olsaydı, şu anda işsizliğimiz de bütçemiz de bu durumda olmayacaktı. Bırakın mayısta anlaşma yapmayı, geçen yılın sonu ya da ocak ayındaki görüşmeler sonrası üzerinde mutabık kalınan metinlerle anlaşma yapılsaydı, bu tablo yine bu kadar kötü olmayacaktı...
O zaman de söyledim; bunun adı kötü yönetimdir. Başka bir şey değil...
Şimdi işi nasıl toparlayacağız? Bir yandan bozulan bütçe rakamlarının düzeltilmesi için ciddi harcama kısmamız, gevşek de olsa, rayından çıkan mali disiplini hiç olmazsa biraz disipline etmemiz gerekiyor. Öte yandan bütçenin gelirlerini de etkileyen, o ekonomik yavaşlamayı biraz olsun canlandırmak için yeni tedbirlere ihtiyaç var.
Bu iki amaca dönük tedbirleri birbirleriyle nasıl uyumlaştıracağız?
Bu hassas denge, ince ayar gerektiren kararları ülke ekonomisini bu hale getiren, kesinlikle kötü yönetim gösteren bu hükümet mi yapacak?
IMF ile anlaşmadan başka çare bırakmayan bu politikayı, bu ekonomi uygulamalarını, seçim meydanlarında IMF’ye meydan okuyan başbakan çizmedi mi?
Yani sizce o umacı gibi gösterdiği IMF’i yaldızlı davetiyi ile çağıran bu politika değil mi?
BİR SİYASİ GERGİNLİĞİMİZ EKSİKTİ
Seçim bitti, AKP seçim sonuçlarından gereken dersi çıkardı, artık daha merkezde bir politika izleyecek, artık ekonomide hata yapmayacak diyorduk. Bir kez daha hayal kırıklığına uğruyoruz. Son Ergenekon dalgasında yaşananları hemen herkes hükümete bağlıyor. Hükümet de çıkıp bizim ilgimiz yok diyor, doğal olarak. Ama kesinlikli inandırıcı değil...
Peki bu tepki çekeceği bilinen kişiler, niye daha önce değil de, seçim bittikten, NATO toplantısı yapılıp, Obama gittikten sonra bu işleme tabi tutuldu?. Bu zamanlama bile tek başına bu davanın artık siyasi bir dava olduğunu çok açık şekilde göstermiyor mu?
Önceki gün Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un İstanbul’da yaptığı konuşmayı izledim. Ben kabaca kendi izlenimimi aktarayım: Başbuğ askerin bir süredir esnekleştirip, çağa uygun hale getirdiği Türkiye’nin gerçeklerine ilişkin yeni kırmızı çizgileri ortaya koydu. Bundan sonra bu çerçeve içinde askerin güncel gelişmelere bakışını anlatmaya da hazır hale geldi.
Kamuoyuna açıklanan kırmızı çizgiler, hükümete, daha çok da Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dikkatle incelemesi gereken çizgiler. Şimdi iş hükümete kalıyor. Hükümet ya bu kırmızı çizgilerle mutabık kaldığını ortaya koyacak ya da benimsemediğini söyleyecek.
Uzlaşma olup olmayacağı, nerelerde farklı düşünce ve uygulamalar ortaya çıkacağını artık daha net görebileceğiz. Umarım son dalga ile hükümetin yeniden tırmandıracağı anlaşılan siyasi çatışma havası, bu ekonomik ortamda daha fazla büyümez..