DÜN açıklanan yılın üçüncü çeyreğine ilişkin büyüme verileri, yine piyasaların beklediğinden yüksek geldi.
Milli gelir, teknik deyimiyle Gayri safi yurt içi hasıla (GSYH) bu yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 8.2 oranında büyüdü. Piyasalar büyüme oranını yüzde 7 tahmin ediyordu.
Piyasaların tahminlerinde en önemli dayanakları otoritelerin ekonomik gidişata ilişkin kamuoyuna ve kendilerine verdikleri mesajlardı. Özellikle Merkez Bankası’nın ekonominin yavaşladığına ilişkin açıklamaları, piyasaların da büyüme tahminlerini düşürmüştü.
Merkez Bankası bu analizlere göre para ve kur politikasını belirlediği için, alınan kararların doğruluğu da, dün çıkan büyüme verileriyle birlikte iyice güvenilmez oldu. Çünkü piyasa oyuncuları ve özel sektör, “onlardaki veri bizde yok, o nedenle sağlıklı analiz yapıyorlardır” diyerek Merkez Bankası’na güveniyorlardı. Dün açıklanan veriler ise Merkez Bankası’nın analizlerinin doğru olmadığını ortaya koydu. Analiz şunun için önemli ki; Merkez Bankası ekonomik dengeleri sürdürmek, istikrarı koruyabilmek için aldığı kararları bu analizlere dayandırıyor. Yani analiz doğru olmadığı için alınan kararların işlemediği de artık çok açık. İşte bu nedenle piyasalar bu kadar yüksek büyüme rakamlarına sevinmekte ciddi tereddüt ediyorlar. Tereddüt etmekte de haklılar çünkü alınan kararlar yanlış analizlere dayandığına göre bundan sonra istikrarsızlık gelmesi kaçınılmaz olabilir.
Dün açıklanan 3. çeyrek büyüme rakamlarına baktığınız zaman, piyasaların sevindiği tek unsurun “dış talebe bağlı büyüme” olduğunu söyleyebiliriz. Daha önceki aylarda dış talebin yani ihracatın büyümeye katkısı negatife dönmüştü ve son aylarda büyüme rakamları büyük ölçüde içtalebe bağlı olarak sağlanıyordu. Ekim ayına baktığınızda ise dış talebin büyümeye katkısının yeniden arttığı iç talepteki artışın duraklamaya başladığı görülüyor.
Bunun nedeni ise açık; artan kurlar nedeniyle görece rekabet gücü kazanan Türk mallarına olan talep artmış durumda. Bu nedenle üçüncü çeyrekte ihracatın büyümeye katkısı artmış oldu. Kurlardaki artışın diğer ekonomik dengelerde yarattığı tahribatı da göz önüne alırsak, büyümeye dış talebin katkısını da, ileriye dönük olarak sorgulamak gerekiyor. İLK ÇEYREKTE KÜÇÜLME BAŞLAYABİLİR
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, dün yüksek büyüme rakamlarına ilişkin bir açıklama yaptı ve dünyanın ikinci yüksek büyüme rakamını uyguladıkları başarılı politikalara bağladı.
Dün açıklanan Ekim ayı ödemeler dengesi rakamlarına göre ise cari açıktaki artış hız kesmeye başladı. Bazı piyasa oyuncuları dünkü rakamlar üzerine “en kötüsü geride kaldı” diyorlar ama bence bunu söylemek için henüz erken, yılsonuna kadar beklemek gerekiyor.
Ekim ayı ödemeler dengesinin bize gösterdiği başka bir gelişme ise ekonominin, istenilen kadar olmasa da, son çeyrekte hız kesmeye başladığı. Buradan yola çıkarak 2012 yılının başından itibaren büyüme oranlarının artık geride kalacağı da söylenebilir. Hatta yeni yılın ilk çeyreğinde artık küçülme rakamları görmeye başlayabiliriz. 2011 yılının ilk çeyreğinde; düzeltilen verilerle birlikte, ekonomi yüzde 12 oranında büyümüştü. 2012 yılının ilk çeyreğinde yaşanacak büyümeyi, 2011 yılının ilk çeyreğindeki bu yüzde 12’lik büyüme rakamıyla kıyaslayacağımıza göre, önümüzdeki yılın ilk çeyreğinde ekonominin küçüldüğünü görürsek şaşırmayalım diye söylüyorum.
Başbakan Yardımcısı Babacan, 2012 yılının ilk çeyrek büyüme rakamı açıklandığında ne diyecek bilmiyorum ama o zaman da “aldıkları tedbirlerle istikrarı sağlamak için ne kadar iyi bir iş yaptıklarını” anlatacaktır, herhalde.
Unutmayalım ki; bu kadar yüksek büyüme rakamları, Türkiye’nin sorunsuz, istikrarlı büyüme potansiyelini göstermiyor. Bir başka deyişle bu yıl ne kadar yüksek büyüme rakamlarına ulaşırsak, gelecek yılki küçülme rakamları da o kadar sert olacaktır. Önemli olan bu yüksek büyüme rakamlarına ekonomide sıkıntı yaratmadan, yani kendi potansiyeli ile ulaşmak. Hep dediğimiz de istikrarlı yüksek büyümeyi sağlayacak altyapıyı oluşturmak, yapısal tedbirleri almak gerekiyor.