Bayram ve adalet duygusu

BAYRAM tatili nedeniyle trafik kazaları haberleri gelmeye başladı. Sanki bu ülkenin kaderiymiş gibi, her bayramda böyle oluyor.

Geçen gün bir arkadaşım hatırlatınca düşündüm; eskiden her ailenin trafik kazasında ölmüş ya da yaralanmış bir yakını olurdu. Buna bir yenisi eklendi; etrafınıza bir bakın, artık her ailenin uzak ya da yakından tanıdığı birileri hapishanede...
Çoğu tutuklu olmak üzere, bayramı hapishanede geçiren kişi sayısı oldukça arttı. Elbette yakını, özellikle tutuklu olanların, olaya sübjektif baktıkları, o nedenle yakınlarının suçsuz yere içeride bulunmasına kızdıkları söylenebilir. Ancak şunu kabul etmek gerekir ki; artık sadece yakınları nedeniyle canları yananlar değil, toplumun çok geniş bir kesimi bu ülkede tutukluluk sayısının anormal arttığını, çeşitli nedenlerle mevcut otoriteye karşı gelenlerin bir kulp takılarak, tutuklu hale getirildiğini düşünüyor. Daha önce de haksızlıklar olurdu ama son yıllardaki uygulamalar insanlara artık adaletsizliğin kurumsallaştığını düşündürtüyor.
Sadece bu da değil; çoğu kimse kuralların eskisinden daha çok adamına göre uygulandığı görüşünde. Yani gücü elinde bulunduranların yakınları bir şekilde dışarı çıkarken, güce karşı gözükenlerin içeride bırakıldığı görüşü hakim. Öyle ya; herkesin dilinde olan “tutukluluk cezaya dönüşmemeli” ilkesinin, sadece gücü elinde bulunduranlar için geçerli olduğu açıkca ortada. 100 gün tutukluluğa “tutukluluk cezaya dönüşmesin” diye tahliye veren hakimler, yıllarca içeride tutuklu bulunan kişilere, o kutsal hale gelen “millet iradesi” ile milletvekili seçilmelerin rağmen, “tutukluluk cezaya dönüşmemeli” ilkesini uygulamayı düşünmüyorlar.
Sadece haber ya da kitap yazdığı için tutuklanan gazetecilerin durumu ortada. Herkesin gözü önünde oluyor; benzer suç isnat edilmiş olanlardan güce yakınların tutuklulukları bitiriliyor, aynı durumda olan başka tutukluların süreleri, çeşitli bahaneler yaratılarak uzatılabiliyor.
Tutukluluk süresini uzatmak için hukuki olmadığını, adil olmadığını bile bile kararlar veren hakimler, acaba hangi düşüncelerle hareket ediyorlar? Hangi ideolojiye yakın olurlarsa olsunlar, nasıl oluyor da güce yakın olabilmek için hukuku ve adaleti bu kadar zorlayabiliyorlar. En azından meslek kuralları ve etiğini düşünerek, rahatsız olmuyorlar mı? Ağır suçlar için 100 gün tutukluluk süresini fazla bulan hakim arkadaşlarıyla, tutukluluk süresini kasıtlı olarak uzatan hakimler bir araya geldiklerinde acaba ne konuşuyorlar?
13 yaşındaki bir çocuğa tecavüz eden 24 kamu görevlisinin, nasıl olup da ceza almadığını konuşuyoruz.. Henüz, “bunu yazanlar görüşlerini değiştirsinler” talimatı gelmediği için herkes bu olaya isyanını belirtiyor ama o kadar, diğer adaletsizlikler artık konuşulmuyor bile.     Bu bayram günü adaletsizlik duygusunun giderek yayıldığını daha derinden hissettim. Bu duygunun toplumların geleceği açısından ne kadar tahrip edici olabileceği görülmüyor mu?
BAKAN ÇELİK’İN SAMİMİYETİ
Geçen hafta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ile sohbet toplantısı sonrası yazdığım haber Bakanı üzmüş. Bakan Çelik takdir ettiğim, özellikle mevcut bakanlığında çok başarılı bulduğum bir kişi. Hem kamu dengelerini gözetecek biçimde bilimsel, ileriyi düşünen sosyal güvenlik adımlarını atıyor, hem de bunu dilinden düşürmediği “taraflar” arasında mutabakatı sağlayarak yapıyor. Çalışma yaşamındaki barış ortamını sağlayan en önemli kişi.
Bakan Çelik ile sohbetimizin sonunda Van depremindeki önlemler ve yeni başlatılacak inşa atağı hakkında konuşurken, samimi biçimde 1999 depreminden önce geçerli olan mevzuatın ne kadar yetersiz olduğunu hatırlattı. Kendisinin de uzun yıllar önce müteahhitlik yaptığını, iki bina yaptığını, yani kendi yaptıklarının bile doğal olarak tehlikede olabileceğini söyledi. TBMM’de, Kabinede daha önce müteahhitlik yapmış, 1999 öncesi binalar yapmış kişiler çok. Çelik, samimi biçimde düzeltilmesi gereken yönleri, kendi örneğinden yola çıkarak anlattı ve bundan çekinmedi. Ancak bu sözlerini aktarınca, haber olarak, icraatların anlatıldığı bölümlerin önüne geçti. Bakan Çelik’i özellikle bu ortaya çıkan algının üzdüğünü sanıyorum. Samimiyetin ve şeffaflığın teşvik edilmesini düşünen, bakan koltuğundaki bir kişinin bunu yapmasının çok daha kıymetli olduğunu bilen biri olarak, böyle bir kastım yoktu, olamaz....
Yazarın Tüm Yazıları