BAŞBAKAN’ın yaklaşık 3 ay önce "dibini gördük" dediği kriz, yeni boyutlar kazanarak derinleşmeye devam ediyor. ABD’den, İngiltere başta olmak üzere Avrupa’dan gelen haberler şimdi de, bazı ülke ekonomilerinden bile daha büyük bankaların durumunun ağırlaştığını, devletleştirmelerin giderek yayıldığını gösteriyor.
Bu da yetmiyor, derinleşen durgunluk nedeniyle, mevduat toplayan dev bankaların bile bu yıl sonlarına doğru zor duruma düşebilecekleri konuşuluyor.
ABD’nin yeni Başkanı Barack Obama, görevi devralırken yaptığı konuşmada işlerin daha da kötüleşeceğinin işaretlerini verirken, ayağının tozuyla ekonomiyi canlandırma paketleri üzerine çalışmaya başladı.
Yani tüm dünyanın gündeminin ilk sırasında ekonomi var.
Buna karşılık Türkiye’nin gündemi ortada. Hálá bir davadan yola çıkılarak devlet kurumları arasındaki çatışmadan, bunu çatışmayı yumuşatmak için yapılan zirvelerden söz ediyoruz.
Ekonomiyle ilgili olarak Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in zor duruma düşen sektör yetkilileri ile yaptığı görüşmeler, bir de IMF heyeti ile yapılan müzakereleri biliyoruz. Bu arada Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan da, parça parça ucuz KOBİ kredileri açıklıyor.
Dünyada kriz derinleşiyor, tüm ülke liderlerinin gündeminin ilk sırasında ekonomi var ama bizim Başbakanımız tüm dünyada dolaşıp, Filistin Devlet Başkanı’yla bile ters düşme pahasına, Hamas’ın savunucuğunu yapmakla meşgul....
Artık hükümetin bilerek ekonomiyi konuşmaktan kaçındığını düşünmeye başladım. Elbette Ergenekon’la ilgili ortalığı karıştıran gelişmelerin bilerek ekonomik sıkıntıyı örtmek için ortaya atıldığını söylemek, abartılı bir yorum olacaktır. Ama gelişmeler de ortada.
İşsizlik hızla artıyor, batık krediler hızla çoğalıyor, kaynak sıkıntısı giderek büyüyor ama hükümet bu konuları konuşmak yerine başka şeylerle meşgul.
Hálá ekonomiyle ilgili bazı bakanlar, görüştükleri insanlara "Merak etmeyin marttan itibaren dünya düzelir biz de düzelir" diyebiliyorlar... Yani işin ciddiyetinin hálá farkında değiller.
1 DOLAR 2 TL OLUR MU
Hükümetin ekonomik sıkıntıların ne kadar büyük olduğunun farkında olmadığının en önemli göstergesi, bence IMF’yle hálá anlaşma sağlanamamış olması.
Bir hatırlayın; Türkiye eski anlaşmanın sona erdiği 2008 Nisan ayından, hatta daha öncesinden başlayan bir yeni anlaşma süreci yaşıyor. Yani biz 1 yıldır IMF ile yeni bir anlaşma yapmaya çalışıyoruz ama hálá anlaşma sağlamış değiliz.
Bu arada Merkez Bankası sanki IMF ile anlaşmayı imzalamışız gibi yüksek oranlı, şok faiz indirimleri yaptı ve kurlarda baskı ortamının zeminini hazırladı. Yılbaşından bu yana, dolar karşısında TL’nin değer kaybı yüzde 10’lara vardı. Kurlar hálá yükselmeye devam ediyor, dolar kuru için daha önce "1 dolar 1 TL olur mu?" tartışmaları yapılırken, son günlerde tartışma "1 dolar 2 TL olur mu?"ya dönmüş durumda...
Ve böyle bir dönemde, 1 yıldır yaptığınız IMF ile yeni anlaşma yapılması görüşmelerine hálá devam ediyoruz. Böyle bir ciddiyetsizlik olabilir mi?
Sürekli toplantılar yapılıyor ama ortada bir sonuç yok. Sonuç için Başbakan Tayyip Erdoğan’ın "Hadi artık gelin bir şeyler yapalım" demesi lazım ama demiyor.
Bu arada bütçe rakamları çıktı, kötüleşmenin iyice belirginleştiğini gören piyasaların morali daha da bozuldu. Özellikle büyümede yaşanan büyük gerileme nedeniyle önümüzdeki dönem gelirler açısından büyük sorunlar yaşanacağı ortada. Bununla birlikte yatırım harcamaları artıyor. Yani, "Daralma nedeniyle parasal bir gevşeme zaten yaşanıyor ama bunu mali gevşeme izlerse halimiz kötü olacak" diye endişe edilmeye başladı.
Hükümet, daha doğrusu Başbakan ise hálá gündemine ekonomiyi almış değil...