Paylaş
Cengiz İnşaat özelleştirmede tesislerin yeni sahibi olmuş. Gerçi hâlâ dava sürüyor ama “Bize karşı açılmış dava değil” diyerek grup yatırımlarına son hız devam ediyor. Özelleştirme sonrası 100 milyon dolarlık yatırım garantisi vermişler, toplam yatırım 4 katına çıkmış.
Bizle birlikte olan Ekrem Cengiz’i, bu seyahatten önce kamuoyunun da bildi gibi, Rizespor Başkanlığı ile hatırlıyordum. Kendisini sanayi ile Türkiye’nin sanayileşme politikaları ile yeni teknolojilerin geliştirilmesi ve tesisin uluslararası rekabetiyle son derece ilgili gördüm.
Özetle; Seydişehir Alüminyum tesisleri hem teknolojik hem çevre yatırımları ile modern bir sanayi kuruluşu olmak üzere. Ancak alüminyumun en önemli özelliği neredeyse tümüyle elektrik enerjisine muhtaç olması. Boksit madeninin alınıp yarı mamül alümina haline gelmesinde de, ama en çok da bundan alüminyum elde etmekte çok ağırlıklı ana girdi elektrik. Bunun için Seydişehir’e tahsis edilen Oymapınar Barajı’na da sahipler ama barajın elektrik üretim kapasitesi sınırlı ve su bulundurma şartlarına göre düzenli elektrik sağlamak mümkün değil. Böyle olunca dışarıdan yani normal sistemden pahalı elektrik alıyorlar.
Alüminyum’un fiyatı Londra piyasasına bağlı ve dünyanın her yerinde geçerli. Dolayısıyla pahalı elektrik kullandığınız zaman sizin alüminyum satmanız mümkün olamıyor.
İşte bu nedenle grup bir yandan ucuz elektrik temini için yollar ararken, öte yandan teknolojik ürünler yaparak yani pahalı ürünler yapıp satmak zorunluluğu hissediyor.
Ancak Ekrem Cengiz ve Grubun Genel Koordinatörü Ömer Mafa’nın anlattıklarına göre uluslararası rekabet ve stratejik ürün denilen Alüminyum 7000 serisinin üretimi o kadar kolay bir şey değil. Çünkü dünyada birkaç şirket bu ürünün hem sertifikasyonunu yapıyor, hem de dünya pazarına tümüyle hakim bulunuyor.
DEVLET POLİTİKASI GEREKLİ
Seydişehir Alüminyum tesislerinde ciddi araştırma ile 7000 serisinin üretiminin arefesine gelindiğini öğreniyoruz. Ancak bu noktada artık tesisin desteğe ihtiyacı var. İstedikleri destek de devletin dışarıdan yaptığı kritik alımlarda off-set kapsamında “nitelikli ürün” olarak bu ürünün anlaşmalara konması. Daha önce bu tür anlaşmalarda nitelikli ürün bulunmadığı için sıkıntılar olmuştu ama şimdi böyle bir ürün geliştirilmesine çok yakınız.
Alüminyum 7000 serisi uçaklarda, gemilerde, denizaltılarda, tanklarda, trenlerde, metrolarda, otomobil üretiminde kullanılıyor. Yani Türkiye bu tür alımlarda bu alüminyumun kullanımını, alımını şart koşarsa, ya da içeride yabancı ortaklıklar halinde bu serinin üretimini teşvik eder, devlet olarak destek verirse büyük bir kazanç elde edilecek.
Başka bir deyişle, bu tür kritik alımlarda dışarıya bağlı olmaktan bu yolla çıkabileceğiz.
Bu ürünün kullanım alanının çok geliştiği, hafif olduğu için, çelike alternatif olduğu, hızla alüminyum 7000 serisi ve bunun çeşitlendirilmiş ürünlerine doğru talebin arttığı söyleniyor.
Yani alüminyum belli ki geleceğin ürünlerinden biri olacak ve biz bu fırsatı kaçırmamalıyız.
Bu ürün gerçekten geleceğin ürünlerinden biri olur mu bilemem ama bu haliyle bile devlet politikası güderek, sahip çıkılması gereken, geliştirilmesine “alım garantisi” ile yardımcı olunması gereken ürünlerden biri. Türkiye uluslararası marka yaratamıyor, önceden göremediği için teknolojik ürün üretemiyor diyoruz ya, işte böyle bir örnek gibi...
Bence devlet kendi içinde kısır çatışmalar üretip, ülkeyi, ekonomiyi geri götürmek, çağdaş atılımları ıskalamak yerine bu ve benzeri alanlarda yoğunlaşıp geleceği kurtarmak zorunda...
Paylaş