10’uncu büyük ülke olma hedefi ve nitelik sorunu

IMF’nin son küresel ekonomik görünüm raporuyla birlikte Türkiye ekonomisinin dünya sıralamasındaki yerinin değiştiğini de öğrendik.

2004- 2010 yılları arasında milli gelir büyüklüğü açısından dünyanın 17’nci büyük ülkesi olan Türkiye, 2011 yıl sonu itibariyle bir sıra geriledi ve 18’inci büyük ülke konumuna geldi.
Bu çok mu önemli derseniz; bence çok da önemli bir düşüş değil. Ancak Türkiye’nin 2023 yılında, Cumhuriyetin 100. Yılında, dünyanın 10 büyük  ekonomisi arasına girme hedefi bulunduğu için, üzerinde epeyce düşünülmesi gereken bir gelişme...
Muhalefet partilerinin yaşanan bu gerilemeyi, hükümete karşı bir eleştiri malzemesi yaptıklarını, ben görmedim. Mevcut iktidar partisi muhalefette olsa ne yapardı bilmiyorum ama mevcut muhalefetin tavrının olumlu olduğunu, ucuz popülizmden kaçındıklarını söyleyebilirim. Zaten 2012 yıl sonu verileriyle Türkiye’nin, önündeki Hollanda’yı geçip, yeniden 17’nci sıraya çıkma ihtimali de bir hayli yüksek.
Bir sıra gerilemek çok önemli değil ancak bu veri üzerinden, 10’uncu büyük ülke hedefinin yeniden tartışılması gerektiği açık. Bu hedefe gerçekten ulaşılması isteniyorsa, nasıl ulaşılabileceğini dair yeni çalışmalara, yeni bir vizyona ihtiyaç duyulduğu gözden uzak tutulmamalı. Belli bir plan olmadan, mevcut günü kurtarma politikalarıyla bu hedefe ulaşmak mümkün değil. Bu planı yapacak nitelikte yöneticiler var mı derseniz, bilmiyorum...
Yıllardır söylediğimiz gibi; Türkiye ekonomik altyapısında var olan tüm sorunları ciddi biçimde masaya yatırıp, biran önce yapısal reformlarını yapmak, ekonomik dengesizliklerini gidermek zorunda. Sıcak para politikasıyla olmayacağını gördüğümüz, kalıcı ve istikrarlı büyümeyi yakalamak, bunun için üretim altyapısını, tasarruf sistemini 2023 hedefine göre yeniden oluşturma ihtiyacı çok açık.
Daha geçen gün açıklanan yeni teşvik sistemini gördük; bu teşvik sistemi mi bizi 2023 yılında dünyanın 10’uncu büyük ülkesi yapacak?  Sadece cari açığı önleme amacı taşıdığını gördüğümüz ama bu hedefi karşılayabileceği bile şüpheli bir teşvik sistemi, sanki tüm sorunlarımızı çözecekmiş gibi lanse edildi. Ölçek ekonomisini bile gözetmeyen bu teşviklerle sanki üretim patlaması yaşayacağız, hem de bunu neredeyse tümüyle yerli kaynaklarımızla yapacakmışız gibi bir hava oluşturuldu. Kimse, henüz yasal altyapısı bile olmayan, bu teşvik sisteminin ardında, Türkiye’yi önümüzdeki 20-30 yıllara taşıyacak, genel bir küresel vizyonu gördüğünü söyleyemez. Çünkü yok...
ÇİN MODELİYLE OLURUZ DA...
Türkiye’nin, ekonomisinin, yönetiminin asıl sorunlarından birinin “nitelik” olduğunu, giderek daha fazla görüyoruz. Sayısal olarak her şey büyüyor, fazlalaşıyor ama içi dolu değil. Türkiye’yi, ekonomisini, halkını ileriye taşıyacak bir çoğalma değil.
Oy oranları çoğaldıkça da, bu oyların halkın uzun vadeli çıkarlarını gözetecek bir sistemden ülkeyi uzaklaştırdığını, çağdaş ekonomik ve siyasal sistemleri unutturduğunu görüyoruz.
Ekonomiyle doğrudan ilişkisi yok gibi duruyor ama son üniversite giriş sınavında boş çıkan soruları gördüyseniz, nitelikle ne anlatmak istediğimi daha rahat anlarsınız. Aynı şekilde İBB Tiyatrosu’nda yaşanan fiyaskoyu, bunun için ilgili Bakanın “Sanatçılarımız da oyunlarda siyasi konulara girmesin, cinsel göndermeler yapmasın, yapınca işte sonu böyle oluyor” anlamına gelecek sözlerini okuduysanız, çağdaşlıktan niye söz ettiğimi anlayacaksınız.
Bunların hepsi aslında ekonomiyle ilgili, Türkiye’nin 2023 yılında dünyanın 10. büyük ülke olma hedefiyle, vizyonuyla ilgili çarpıcı güncel örnekler. İçi boş, evrensel standartlara uymayan, göstermelik anlayışlarla büyük ve çağdaş bir ülke olmamız mümkün değil. Aslında çağdaş modeller yerine Çin modeli gibi; ucuz emek üzerine kurulu, insan hak ve özgürlüklerinden yoksun bir modeli seçerseniz, 10’uncu ülke de olunabilir. Niye olmasın?
Sadece üç-beş bin kişinin refahı ve özgürlüğünü gözeten, geniş halk kesimlerinin faydalanmadığı bir ekonomik büyüme istiyorsanız, olur...
Yazarın Tüm Yazıları