Olayların önünden koşmak

KRİZ , olağanüstü ve beklenmeyen gelişmelerin genel adıdır. Finansal piyasalarda kriz, piyasada oluşan fiyatların beklenmedik boyutlarda değişmesi ve fiyatlara yönelik beklentilerin dağılması (dejenere olması) olarak tanımlanabilir.

Güven krizi ise, ekonomik birimlerin birbirlerine güvenmemesi sonucunda sistemin kilitlenmesi anlamına gelir. Güven krizinin doğal sonucu piyasada kaydi para olarak dolaşan varlıkların nakdi hale gelmesi zorunluluğudur.

AŞAMALAR

Finansal piyasalardaki krizler zaman içinde nitelik değiştirebilirler . Örneğin, Amerika’da konut kredilerinde çıkan kriz önce gayrimenkul piyasası ile sınırlıydı. Ardından, konut kredilerine baz edilmiş menkul kıymetler piyasası krize girdi. Yani, bu çeşit menkul kıymetlerin fiyatları düştü, alıcısı kalmadı. Daha sonra kriz özel sektör şirketlerinin ihraç ettiği finansman bonolarına sıçradı. Bütün bunlara krizin birinci aşaması diyelim. Bu aşamada Amerikan Merkez Bankası panik halinde faizleri indirdi. İşe yaramadı.

Ardından, bütün bu menkul kıymetleri portföylerinde tutan finans firmalarının sağlığından şüphe edilmeye başlandı. Bu kurumlar hem ellerindeki menkul kıymetlerin değerleri düştüğü için zarar etmeye başladılar hem de varlıklarını satabilme olanağı kalmadığından, borçlarını ödeyecek para bulamamaya (likidite sıkışıklığı) başladılar. Yani, sermaye yetersizliği başlamış oldu. Böylece krizin ikinci aşaması başlamış oldu.

Bu aşamada, yatırım bankaları hedef haline geldi. Yatırım fonlarından çekişler başladı. Kriz, "güven krizi" halini aldı. Varlıkları büyük ölçüde donuk hale gelmiş mevduat bankalarının geleceği sorgulanmaya başladı. Mevduat çekilişleri yaşandı. Bu krizin üçüncü aşamasının başlangıcı oldu. Şimdilik bu aşamadayız. Bu aşamanın en büyük özelliği ikinci aşamada başlayıp şimdi derinleşen "kredi piyasasının çökmesi" oldu. Merkez bankalarının bilançolarındaki şişmeye bakarsak, kaydi para da nakdi olma yolunda ilerliyor.

Krizleri durdurmak kamu otoritesinin olayların önünden koşmasıyla mümkün olabiliyor. Şimdilik, Amerika da, Avrupa da, olayların gerisinde kalıyorlar. Dün gerekli olan önlemlerin bugün alınması önlemleri anlamsız kılıyor.

İki hafta önce Amerikan İdaresi piyasası çökmüş menkul kıymetleri finans kurumlarının elinde ihale yoluyla belli bir fiyattan devlet tarafından satın alınması önerisi Kongre’de siyasi oyuncak haline getirildi. Krizin birinci aşamasında alınması gereken bir önlem ikinci aşamada gündeme geldi. Üçüncü aşamada, üç sayfalık yasa metni Kongre’den 440 sayfa olarak çıktı. Belki, uygulaması, daha ne olduğunu ve ne zaman başlayacağını şimdiden tam bilemediğimiz dördüncü aşamada başlayacak. Yaraya merhem olmaktan çok uzaklaşacak. Finansal kurumların yönetimlerinde söz sahibi olmadıkça, Avrupa’nın da uygulamayı düşündüğü önlemler boşa çıkabilir.

DURUMUN CİDDİYETİ

Avrupa "elimizden gelen her şeyi yapmaya kararlıyız" deyip duruyor. Yaptığı fazla bir şey yok. Dökülen finans kurumlarını topluyor. Bir araya gelip ortak karar dahi alamıyorlar. Birisi mevduat sigortasının kapsamını biraz genişletirken, diğerleri mevduata tam devlet güvencesi vererek mevduata tam güvence vermeyen ülkelerdeki mevduatları kendilerine çekme çabasına giriyorlar. Yani, açıkça birbirleriyle rekabet ediyorlar. Bu ülkelerin bazıları aynı parayı kullanıyorlar.

Artık, kriz içindeki tüm ülkeler, hatta krizin bulaşması olası tüm ülkeler mevduatların tümüne, hatta finans kurumlarının yükümlülüklerine devlet güvencesi vermek durumunda kalacak. Aksi takdirde, mevduatlar ülkeden ülkeye dolaşmaya başlayacak ya da yastık altına giden birikimler hızlanacak. Bunu krizin dördüncü ve son aşaması olarak düşünmek lazım. Çünkü, o aşamada ödemeler aksamaya (ödemeler krizi) başlayacak. Finansal sistemin kilitlenmesi durumunda, tüm sistemi devletleştirmekten başka çözüm kalmayacak. Dünkü toplu faiz indirimleri yaraya merhem olur mu? Bu konuya yarın gireceğim.

Olan biteni seyrederken, insan, siyasetçilerin gidişatın ciddiyetinin farkına varıp varmadıklarını merak etmeden yapamıyor.
Yazarın Tüm Yazıları